Ana içeriğe atla

Eğitim-Öğretim Alanında Gelişmeler

Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’de okuma yazma bilenlerin sayısı nüfusun yüzde onu kadardı. Her alanda gelişmeyi, çağdaş milletler seviyesine ulaşmayı hedefleyen Türkiye Cumhuriyeti, her şeyden önce okur yazar oranını artırmak ve bilgisizliği ortadan kaldırmak gerektiğini çok iyi biliyordu.

Eğitimin milletimizin geleceğindeki önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın ilk yıllarında bile milletimizi çağdaş medeniyete ulaştıracak, milli eğitim sistem ve kurumlarını araştırmaya başlamıştı. Kurtuluş Savaşı’nın en bunalımlı günlerinde, 16 Temmuz 1921’de Ankara’da Maarif Kongresi’ni toplaması bunun bir kanıtıdır.

Eğitim ve öğretimin geliştirilmesi konusunda öncelikle gerçekleştirilen inkılaplar, 3 Mart 1924’te Öğretim Birliği ve 1 Kasım 1928’de Türk Harflerinin Kabulü oldu. İlköğretim mecburi ve parasız hale getirilirken, her yaştan kişiye okuma yazma öğretmek amacıyla Millet Mektepleri açıldı.

Eğitim ve öğretimi yaygınlaştırmak için çok sayıda ilk, orta, lise ve öğretmen okulu açıldı. Mesleki ve teknik öğretime önem verildi. 1933 yılında ilk modern üniversitemiz olan İstanbul Üniversitesi açıldı.

Bir milletin çağdaş bir seviyeye ulaşmasında eğitim kadar güzel sanatlarında önemli olduğuna değinen Atatürk, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir” diyerek, milletlerin yücelmesinde güzel sanatların büyük etkisi olduğuna dikkati çekmiştir.

Cumhuriyet döneminde, güzel sanatlara ait eserlerin sergilenmesi amacıyla da çalışmalar yapıldı. 1924’te Topkapı Sarayı müze haline getirilirken, 1925-1927 yılları arasında yapımı tamamlanan Etnografya Müzesi 1930’da ziyarete açıldı. 1937’de Dolmabahçe Sarayı’nın veliaht dairesi, Resim ve Heykel Müzesi haline getirildi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Harflerinin Kabulü

Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce kendi milli alfabeleri olan Orhun ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı. İslamiyeti kabul etmelerinden sonra ise Arap harflerini benimsediler. Ancak bu harfler Türkçenin yapısına uymuyordu. Arap harflerinin öğrenilmesi ve yazılması oldukça zordu. Bu yüzden, halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Cumhuriyet döneminde ele alınan önemli konulardan biri de harfler konusu oldu. 1927 yılında Maarif Vekaleti, harfler konusunda incelemelerde bulundu. Aynı yıl çıkarılan posta pullarında Türk Postaları kelimeleri Latin harfleriyle yazıldı. 1928’de Maarif Vekaletinde bir alfabe komisyonu kuruldu. Komisyon, Arap harfleri yerine Latin harflerine dayalı Türk alfabesini hazırlamaya başladı. Bu konu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal Paşa’nın çabaları sonucu Türk alfabesine son şekli verildi. Mustafa Kemal Paşa, yeni Türk harflerinin kabul edilmesi konusunu, 9 Ağustos 1928’de İstanbul Sarayburnu’nda halka şu sözlerle bildirdi: “Arkadaşlar, zengin dil...

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...