Ana içeriğe atla

Balkan Antantı

Türkiye, Lozan Anlaşması’ndan sonra Balkan devletleri ile ilişkilerini düzenlemek ve geliştirmek için ikili dostluk anlaşmaları yapmıştır. Türkiye’nin Yunanistan dışında Balkan ülkeleri ile ilişkilerinde önemli bir sorunu olmamış, Lozan Anlaşması çerçevesinde belirlenen ilişkiler normal gelişimini izlemiştir.

1930 yılında Türk-Yunan devletleri arasında yakınlaşmanın ortaya çıkması Balkan Antantı’nın kurulmasına yol açacaktır.

Paktın çekirdeğini, bir taraftan Yugoslavlar ve Romenler arasındaki Anlaşma, diğer taraftan da Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan 14 Eylül tarihli anlaşma oluşturmuştur.

Şubat 1934’te Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya Dışişleri Bakanları Belgrad’ta bir araya gelerek Balkan Antantı tasarısını hazırlamışlardır. Ardından 9 Şubat 1934’te Balkan Antantı Atina’da imzalanmıştır.

Anlaşma üç maddeden oluşmaktadır. Bu maddeler şöyledir;

Madde 1: Türkiye, Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya, bütün Balkan sınırların güvenliğini olarak üstlenirler.

Madde 2: Anlaşmada belirlenen çıkarların tehdit edilmesi durumunda alınacak önlemler konusunda birbirlerine danışırlar. Paktı imzalamamış herhangi bir Balkan devletine karşı birbirine önceden haber vermeden siyasi hiçbir harekette bulunamazlar. Taraflardan birinin oluru olmaksızın diğer herhangi bir Balkan ülkesine karşı siyasi hiçbir yükümlülük altına giremezler.

Madde 3: Bu itilafname imzalanmasıyla birlikte yürürlüğe girer. İtilafname, her Balkan devletine açık bulunacaktır.

Balkan Antantı’nın başarısı 1936’a kadar devam etmiştir. İtalya’nın Ekim 1935’te Habeşistan’a saldırması ve Milletler Cemiyeti’nin bu devlete karış zorlama kararı alması ve bu kararın uyulmasına Balkan Antantı ülkeleri birlik halinde uymuşlardır. Ayrıca Türkiye’yi Boğazlar rejiminin değiştirilmesi için desteklemişler ve Montreux Konferansı’nda birlikte hareket etmişlerdir. Ancak 1936 yılından sonra Almanya’nın Balkanlar’ı ve Ortadoğu’yu nüfuzu altına alma girişimi ve İtalya’nın Balkan Devletleri’nin birbirinden koparma politikası karşısında Balkan Antantı çözülmeye başlamıştır. Bu çözülmede İngiltere ve Fransa’nın bu iki saldırgan devlete karış yatıştırma politikası uygulaması da etkili olmuştur. Ocak 1937’de Yugoslavya’nın revizyonist Bulgaristan’la bir dostluk anlaşması imzalaması Balkan Antantı’nı temelinden  sarsmıştır. Bu gelişmeden sonar Başbakan İnönü ve Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Balkan Antantı’nı ayakta tutmak için Balkan Devletlerini ziyaret etmişler, ancak bir sonuç alamamışlardır. Balkan devletleri son toplantısını 1940 yılında Belgrad’a yapmıştır.

Yorumlar

  1. oldukça içerik var ve konuyu iyi kavramamıza neden oluyor güzel olmuş eline sağlık

    YanıtlaSil
  2. çok yararlandım teşekkürler çok yardımcı oldu......hazırlayanlara tşk....

    YanıtlaSil
  3. sağolun ödevim için yardımcı oldu

    YanıtlaSil
  4. süper yaa tamda yazdıklarımız çıktııııııııııııııııı................

    YanıtlaSil
  5. sınavım var ve iyi gelmesini umuyom

    YanıtlaSil
  6. 2010 KPSS Gen. K. Lisans sorusu :

    Bulgaristan, Balkan ülkesi olmasına rağmen Balkan
    Antantı’na girmemiştir.

    Bulgaristan’ın, Balkan Antantı’na girmemesinde,

    I. Romanya’dan Dobruca’yı almak istemesi,
    II. Ege Denizi’ne inmeyi amaçlaması,
    III. yeni bir savaşın Balkanlara sıçramasından endişe
    duyması

    durumlarından hangilerinin etkili olduğu savunulabilir?

    A) Yalnız I B) Yalnız II C) Yalnız III
    D) I ve II E) I, II ve III
    ------------------------------------------------------
    Cevap; '' D ''
    ------------------------------------------------------
    Ayrıca;
    Bulgaristan,Rusya ve Almanya'nın, Arnavutluk ise Faşist (yayılmacı-sömürge) İtalya devletlerinin baskısı sonucu bu pakta dahil olmaktan kaçınmışlardır..

    YanıtlaSil
  7. tşkr ederım ellerınıze sağlık

    YanıtlaSil
  8. ayşe fatma hayriyeee21 Nisan 2011 21:46

    iyi oldu bu yaa ödevime yardımcı oldu

    YanıtlaSil
  9. istanbull güzeli21 Nisan 2011 23:06

    ah birde noktalama işaretleri olsa

    YanıtlaSil
  10. çook teskkrlerr..

    YanıtlaSil
  11. çokkkkkkkkkk tenkyu

    YanıtlaSil
  12. çok güzel ve ayrıntılı performans ödevimdi çok işime yaradım saolun

    YanıtlaSil
  13. YGS YE HAZIRLANIYORUM VE BEYNİM PATLAMA DERECESİNDE YARDIMCI OLDUNUZ YA SAOLUN BEYNİM AZ SONRA PATLIYCAK Bİ BOMLAMA DUYARSANIZ KORKMAYINNNN

    YanıtlaSil
  14. Çok güzel olmuş, konu iyi anlaşılıyor fakat ödevler yüzünden yazmak gerekince çok uğraştırıyor, biraz kısa olsa çok güzel olurdu.

    YanıtlaSil
  15. çook ayrıntılı oldu bu bnm için tşk ederm :));)

    YanıtlaSil
  16. ismail_tadlu meleq12 Nisan 2012 21:56

    çok begendim yaaaa

    YanıtlaSil
  17. Balkan Antantı'nı senaryo haline getrmem gerek.

    YanıtlaSil
  18. yarın sınava girecem inş. 100 alırım ilk yazılım 80 çünkü :):)

    YanıtlaSil
  19. ÇOK TEŞEKKÜRLER ÇOK İŞİME YARADI ''LARA'' 24.05.2012

    YanıtlaSil
  20. Çok ama çok teşekkür ederim, benim için de çok yararlı oldu. Bu konuyu tahtada anlatacağım, bu bilgilerle güzel anlatım olacak fazlasıyla eminim :)

    YanıtlaSil
  21. Oldukça içerik var ve konuyu iyi kavramamıza neden oluyor. Güzel olmuş, eline sağlık.

    YanıtlaSil
  22. çokkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
    teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...