Ana içeriğe atla

Endüstri Devrimi

Endüstri Devrimi, 18. yüzyılın ortalarından başlayıp 19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarına kadar süren, Batı’da özellikle Avrupa’da bilimsel ve teknolojik gelişme doğrultusunda buhar gücüyle çalışan makinelerin yapılması ve makineleşmiş endüstrinin doğması sürecidir. İki ayrı endüstri devriminden söz edilebilir. 18. yüzyılda başlayıp 19. yüzyılın ortalarına kadar süren birinci endüstrileşme sürecine makineleşme çağı denebilir. Bu dönedeki gelişme bir makine devrimidir. İkinci aşama makine kullanımının yaygınlaşması sonucu, büyük fabrikaların ortaya çıkmasıdır. Böylece, Avrupa’da temelde tarım işçilerinin toplumundan, fabrikalarda eşya üreten nüfusa doğru düzenli bir değişim olmuştur. Daha geniş anlamda dünya ekonomisinde süregelen yapısal değişmeleri belirtmektedir. Endüstri devrimi, bu ülkeleri, Orta çağın din-tarım imparatorluğu yapılarından, çağdaş demokratik, endüstriyel, kentsel, laik, ulus devlet yapılarına dönüştürmüştür.

Endüstri Devrimi, bir başka deyişle aletin yerine makinenin geçmesidir. Endüstri Devrimi, tekniğin, sanayi üretiminin ve ulaşım imkanlarının gelişmesi ile 18.yy.dan itibaren çağdaş dünyada ortaya çıkan değişimleri ifade eder. Endüstri Devrimi buhar kuvvetinin sanayie uygulanması, buharla işleyen makinelerin çoğalması, az zamanda çok mal yapan, üreten fabrikaların kurulması ile sanayi ve ticaret dünyasında birtakım değişikliklerin olmasıdır.

Endüstri Devrimi ilk olarak ve belirgin şekilde 1750 ile 1830 yılları arasında İngiltere’de ortaya çıktı, sonraları diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Makineleşen sanayi, önce İngiltere’de dokuma sanayiinde uygulama alanı buldu. Odunun yerine maden kömürünün kullanılması, hareket ettirici gücü artırdı. Havagazı ise aydınlanma aracı olarak kullanılmaya başlandı. Üretimde makinenin kullanımı, eşya fiyatlarını ucuzlattı. Fazla üretim geliri artırdı.

Diğer yandan sömürgeciliğin gelişmesi ticarete de genişlik olanağı sağladığından, üretimi artırma zorunluluğu ortaya çıkmıştı. Endüstriyel üretimin artırılması, sanayiinin hem makineleşmesine, hem de fabrika denilen büyük üretim ünitelerinin kurulmasına neden olmuştu. Endüstri Devrimi içinde önemli bir gelişme de işçilerin bir işyerinde bir araya getirilip ücret karşılığı çalışmaları için kendilerine alet, makine ve malzeme verilen fabrika sisteminin ortaya çıkışıdır. Eski aile endüstrisi ile küçük üretim evlerinin yerlerini büyük fabrikalara bırakmıştır. Fabrikaların kuruluşu ile işçilerin sayıları birdenbire artmış ve köylerden şehirlere akın başlamıştır. Fabrikalarda çalışan ve sayıları artan işçiler, yeni bir sınıfın ortaya çıkmasına ve böylece işçi- işveren ilişkilerinin başlamasına neden olmuşlardır.

Endüstri Devriminden önce, çalışan insanlar özellikle aristokratlar, toprak sahipleri, soylular tarafından kullanılan kölelerdi. Bu insanlar inisiyatif kullanamayan, hiçbir hakka sahip olmayan ve eşya gibi alınıp satılan kişilerdi. 18.yüzyıldaki Endüstri Devrimi ile girişimciliğin ön plana çıkışı, burjuvazi sınıfını yaratmıştır. Makineleşme artmış ve insanlar toplu halde fabrikalarda çalışmaya başlamışlardır. Üretimin makine odaklı olması ile insanlar da makine gibi görülmeye başlanmıştır. Uzun çalışma saatleri, iş kazaları, yorgunluk, monotonluk gibi sorunların baş göstermesiyle 1786’da Philadelphia’da basım işçileri ilk grevi gerçekleştirmişlerdir. Bu başlangıçtan hemen sonra 1794 yılında, Amerika’da çalışanlarla ilk kez kazanç paylaşımı planının uygulanmış ve 1889’da Amerika’da bu günkü anlamda işe alma, çıkarma ve kayıtları tutmak gibi işleri yapan bir sosyal hizmet görevlisi uygulamasına geçilmiştir.

1870’lerle birlikte endüstri devrimi nitelik değiştirdi. Artık bilimsel buluşlar ve bunların üretime uygulanması, pratik zekalı tek tek bireylerin birbirinden ayrı çalışmalarına bağlı olmaktan kurtulmuş, devletlerin tüm olanaklarıyla destekledikleri ve gerektiğinde de örgütledikleri büyük ve zengin kuruluşların eline geçmiştir. Bu dönemle birlikte başlayan gelişme teknolojik devrim olarak da anılır. Bu dönemde doğal kaynaklar ve bilim elele vererek yeni ve kitle halinde mal üretimine yönelmiştir. Endüstrileşme sürecinin bu ikinci aşaması, birincisine göre, toplumsal etkilerinde daha şiddetli, sonuçlarında daha şaşırtıcı ve halkın yaşamını değiştirmede daha etkilidir.

Serbest rekabet ilkesi, maliyeti düşürmeyi ve ucuz ücretle işçi çalıştırmayı gerekli kılıyordu. Makineleşme, bir bakıma işsizliği artıran bir unsur olmuştur. Yaşamak zorunda kalan işçiler düşük ücretlerle ve kötü koşullar altında çalışmak zorunda kalıyorlardı. Sanayi merkezleri çevresinde gittikçe kalabalıklaşan işçiler, zamanla kendi aralarında örgütlenerek, kötü çalışma koşullarının ortadan kaldırılması için çaba göstermişlerdir. Böylece Endüstri Devrimi’nin doğurduğu, işverenin işçiyi sömürme ve onun sırtından geniş kazançlar sağlama imkanına hemen olmasa bile, daha sonraki yıllarda sosyal adalet anlayışının getirdiği, sağladığı fikir hareketleri ile engel olunmuştur.

Endüstri Devrimi’nin bir diğer önemli etkisi de üretimi fazlasıyla artırmış olmasıdır. Artan üretime pazar bulmak için dış ticarete yönelmiştir. Dış ticaret, Endüstri Devrimi’nin bir sonucu olduğu gibi, aynı zamanda da onun nedenini oluşturmuştur. Şöyle ki, denizaşırı ülkeleri ellerine geçiren Avrupalılar, bu geniş pazarların gereksinimini karşılamak için, yeni buluşlara ve teknik ilerlemeye yönelmişlerdir. Endüstri Devrimi dış ticarete açılan ve büyük pazarlar kuran batılı devletlerin egemenliklerini sürdürmeleri için başvurulan bir yol olmuştur.

Endüstri Devrimi’nin bir diğer özelliği de fazla gelir getirmiş olmasıdır. Bu nedenle sermaye sahibi ülkeler, endüstriye önem vermişlerdir. Endüstride devrim, yolların, kanalların yapılmasına, demiryollarının ve buhar gücü ile işleyen gemilerim ulaşım aracı olarak kullanılmasına ve uluslararası ticaretin gelişmesine neden olmuştur.

Endüstri Devrimi, büyük sermaye birikimine de neden olmuştur. Büyük sanayi tesisleri kurmak için büyük sermayeye de gereksinim vardı. Kişisel servetler buna yetmediğinden, büyük endüstri tesislerini kurmak için, anonim şirketler kurulmuş, hisse senetleri halka yayılmıştır. Kurulan şirketler, büyük sermayelerin toplandığı merkezler olmuşlardır.
Endüstri Devrimi, toplumsal yapıda ve düşün dünyasında da önemli değişikliklere neden olmuştur. Endüstri Devrimi ile ilgili siyasal, toplumsal birtakım akımlar, 19.yy.ın özelliğini oluşturmuşlar, 20.yy.da da etkili olmuşlardır.

Endüstri Devrimi ile endüstri içinde oluşan başlıca değişiklikler şunlardır:

1) Başta demir ve çelik olmak üzere yeni hammaddelerin kullanılması.
2) Kömür, buhar makinesi, elektrik, petrol ve patlamalı makineler gibi, yeni enerji kaynaklarının kullanılması.
3) İplik eğirme makinesi ve yeni enerji kaynakları ile çalışan tezgahtar gibi, daha az insan enerjisi ile daha çok üretim yapılmasına yol açan yeni makinelerin icadı.
4) İşgücünün fabrika sistemi içinde, daha yüksek bir işbölümüne ve uzmanlaşmaya yol açan biçimde yeni örgütlenmesi.
5) Buharlı lokomotif, buharlı gemi, otomobil, uçak, radyo ve telgraf gibi ulaşım ve haberleşmede önemli gelişmeler.
6) Bilimin endüstriye, gittikçe artan bir biçimde uygulanması.

Görüldüğü gibi, altı nokta biçiminde özetlenen bu yenilikler, gerçekten tüm insan ilişkilerini etkileyecek güçte teknolojik gelişmelerdi. Üstelik, bu teknolojik değişme ve gelişmelerin doğrudan doğruya ortaya çıkan birtakım başka sonuçları da vardı.

Bunlar da şöyle özetlenebilir:

1) Çok daha büyük tarım dışı nüfusu besleyecek üretimi sağlayan tarımsal gelişmeler.
2) Servetin daha yaygınlaşmasına yol açan ekonomik değişmeler, artan endüstriyel üretim ve uluslararası ticaret karşısında servet kaynağı olarak gerileyen toprak.
3) Ekonomik güç kaynağındaki değişmeleri yansıtan siyasal değişiklikler ve endüstriyel bir toplumun gereklerine uygun olarak düzenlenen yeni politika uygulamaları.
4) Kentlerin büyümesi, işçi sınıfı hareketlerinin gelişmesi ve yeni otorite kaynaklarının ortaya çıkması gibi, büyük toplumsal değişmeler.
5) Çalışanların yeni beceriler elde etmeleri, fabrika disiplininin ortaya çıkması, bütün bunların sonunda insanın kendine güveninin artması gibi öğelerle belirlenen çok geniş bir kültürel değişme.

Görüldüğü gibi Endüstri devriminin çok önemli sosyal sonuçları olmuştur. Yeni bir sosyal sınıflar tablosu ortaya çıkmış ve bu tablo yeni bir ideolojik mücadeleye yol açmıştır: Burjuvazi ve Proletarya çatışması. Burjuvazinin ideali Liberalizmdi. Liberalizm, girişim özgürlüğünü savunuyordu ve her türlü devlet karışımını reddediyordu. Ayrıca bireyciliği de savunuyordu. Endüstri devrimiyle birlikte, burjuvazinin karşısına yeni bir sınıf çıktı: Proletarya, büyük çoğunluğuyla tarım kökenli olan, zorunluluklar nedeniyle kentlere akın eden yoksul kitlelerdi. Endüstri devrimi, burjuvazi için daha çok zenginleşme nedeni olurken, işçi sınıfı için hayal kırıklığı olmuştur. İşçi sınıfının ideolojik tepkisi, sosyalizm şeklinde görülmüştür.

Sosyalizm, burjuvazinin kapitalist sistemine ve liberal öğretisine karşı çıkıştı. Sınıfsız bir toplum özlemi vardı. Bu dönemde, sendikalar doğdu, sosyalist partiler ve enternasyonaller oluştu.

İngiltere’de gerçekleşen Endüstri Devrimi, makineleşmeyi doğurmuştur. Fransız devrimi ise ekonomik alanda merkantilizm yerine, üretim ve ticaret özgürlüğünü, ekonomik liberalizmi getirmiştir. Toplumların düzenlerini sarsan makineleşme ve ekonomik liberalizmin birleşmesi, yeni bir ekonomik gelişmeyi, kapitalizmi doğurmuştur. Endüstri Devrimi’nin yarattığı burjuvazinin Fransa’da iktidarı ele geçirişi ise Fransız Devrimi ile gerçekleşmiştir.

Yorumlar

  1. gul corapcioglu18 Aralık 2011 18:17

    Net, yalın ifadeli, aydınlatıcı bir calısma. Tesekkur ederim.

    gul corapcıoglu y.mimar

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...