Ana içeriğe atla

Amasya Genelgesi'nin Duyurulması

Mustafa Kemal Samsun’a çıkar çıkmaz kendisinden önce Anadolu’ya geçen Kazım Karabekir ve Ali Fuat Paşalarla ilişki kurarak onlarla düşünce ve eylem birliği konusunda anlaşmış ve daha sonra emekli olup Haziran başlarında Ankara’ya gelen Rauf Bey de onlara katılmıştı. Mustafa Kemal 12 Haziranda Havza’dan Amasya’ya geldi, arkasından Ankara’da bulunan Ali Fuat Paşa ile Rauf Bey de Ankara’dan kalkıp Amasya’ya geldiler. Böylece Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin üç ünlü lideri burada bir araya geldiler. Komutanlık bölgesinden ayrılmayan Kazım Karabekir Paşa Amasya’ya gelmemiş, fakat onların alacakları karara uyacağını bildirmişti. Mustafa Kemal Bölgedeki diğer birçok komutan ve valilerle de görüş alış verişi yapmıştı. Ayrıca Edirne’deki I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa’ya da bir yazı göndererek, vatanın parçalanma tehlikesine karşı sonuna kadar mücadele etmek azim ve kararlılığında olduğunu belirtip, Anadolu ve Rumeli’deki müdafaa-i Hukuk örgütlerinin birleştirilmesi gerektiğini bildirmişti.

Üç komutan 19 Haziranda başlattıkları görüşmelerini uzun tartışmalardan sonra 21 Haziranda ortak bir metin kabul ederek tamamladılar. “Amasya Kararları” denilen bu metin bu üç komutandan başka 3. Kolordu Komutanı Refet (Bele) ile 9. Ordudan iki kurmay subay ve Mustafa Kemal’in yaveri de imzalamıştı. Ayrıca daha sonra Konya’daki 2. Ordu Müfettişi Küçük Cemal (Mersinli) ve 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşalarla Samsun Mutasarrıfı Hamit Bey tarafından da onaylandı.

Bu kararlara göre: müdafaa-i hukuk örgütlerinin Doğu illerinden seçtiği delegelerle 10 Temmuzda Erzurum’da bir kongre toplanacaktır İstanbul Hükümeti’nin koyduğu telgraf yasağına karşı çıkılacaktır. Komutanlar asker ve silahlarını bırakmayacaklardır. Müttefik işgallerine hep birlikte karşı konulacaktır.

Komutanların bu kararları ertesi gün, 22 Haziran 1919’da Mustafa Kemal tarafından bir genelge haline getirilerek gizli bir şifreyle kolordu komutanlarına, vali ve mutasarrıflara gönderilmiş ve Ulusal Kurtuluş Tarihi’ne Amasya Genelgesi olarak geçmiştir.

Amasya Genelgesi Kararları



Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı tehlikededir,

İstanbul Hükümeti Müttefiklerin etkisinde kalarak üzerine düşen görevi yapmamıştır,

Vatanın bütünlüğü ve ulusun bağımsızlığı ulusal güç ve istençle sağlanabilir,

Ulusun içinde bulunduğu koşullara göre harekete geçip, haklı mücadeleyi bütün dünyaya duyurmak amacıyla her türlü etki ve denetimden uzak “ulusal” bir kurul oluşturulmalıdır,

Bu amacı gerçekleştirmek için, Anadolu’nun en güvenli yeri olan Sivas’ta ulusal bir kongre ivedi olarak toplanacaktır,

Bunun için her livadan ulusun güvenini kazanmış en çok üç delege belirlenip en kısa zamanda Sivas’a gönderilecektir, Erzurum Kongresi delegeleri Sivas Kongresi'ne de katılacaklardır,

Tüm olasılıklara karşı yapılacak olan bu çalışmalar gizli tutulmalı ve seçilen delegeler de gereken yerlerde kimliklerini gizlemelidir.

Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin eylemsel olarak başladığının duyurulması anlamına gelen bu genelge ilgili yerlere ulaştığında Mustafa Kemal 27 Haziranda Sivas’a gelmişti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...