Ana içeriğe atla

Birinci Dünya Savaşı’nın Sona Ermesi

1914 yılında başlayan savaş 1917 yılında farklı boyutlar kazandı. Bu yıl savaşın kaderi açısından önemlidir. Bu yılın önemli olaylarının başında Rusya’daki Bolşevik ihtilali gelmektedir. Birinci Dünya Savaşı, bir çok ülkede olduğu gibi Rusya’da da yokluklara ve sefalete yol açtı. Dış yardımların ulaşamaması ve sert geçen kışın ardından Mart 1917’de Petersburg’da gösteriler başladı. Bir süre sonra Çar tahttan ayrıldı ve 7 Kasım 1917’de ihtilal hükümeti kuruldu. Bolşevikler, Rusya’nın yerine kurulan yeni Sovyet devletini savaştan çıkardılar. Böylece İttifak devletlerinin bir ortağı hem savaştan hem de batı dünyasından ayrılmış oldu.

Rusya’nın savaştan çıkması güçler dengesinde bir değişiklik oluşturmadı. Çünkü Bolşevik ayaklanmaları sırasında Almanya-Meksika ve Almanya-Japonya yakınlaşmalarına karşı Amerika Birleşik Devletleri, Nisan 1917’de Almanya’ya savaş ilan etti. Amerika’nın savaşa girmesi bütün dengeleri bozdu.

1917 yılında Türkiye için önemli bir gelişme yaşandı. Savaşın başından beri savaş dışı kalan Yunanistan, İzmir ve Batı Anadolu’nun bir kısmının kendisine verilmesi karşılığı Ekim 1917’de İngiltere-Fransa yanında savaşa katıldı.
1917-1918 kışında bütün uluslarda savaş yorgunluğu ve barış özlemi açıkça görülüyordu. Milyonlarca insan ölmüş, açlık ve sefalet tüm Avrupa’yı sarmıştı. Amerika’nın savaşa girmesi ile savaşın galibi de yavaş yavaş belli olmaya başlamıştı. Bütün bu olumsuzluklar sonucu Amerika Başkanı Wilson’un savaş sonrası mesajları özellikle Avrupa devletlerine barış kapısını açtı.

Amerika Başkanı Wilson, Ocak 1918’de Kongre’ye gönderdiği mesajda yeni olacak barışın esaslarını belirtmişti. Daha sonra 27 madde halinde netleşen bu ilkeler 11 Şubat 1918’de Kongre’de dile getirildi ve Wilson ilkeleri olarak tarihe geçti. Bu ilkelerin önemli başlıkları şunlardı:

- Barış anlaşmalarının ve uluslar arası anlaşmaların eskisi gibi gizli olmayıp açık olması,
- Ülkelerin silahlanmalarının sadece iç güvenlik seviyesinde tutulması ve bu konuda karşılıklı garanti verilmesi.
- Savaş tazminatlarının kaldırılması,
- Sömürgeler üzerindeki taleplerin tarafsızlıkla incelenip buralar halkının çıkarları göz önünde tutularak karar verilmesi.
-Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturduğu bölgenin bağımsızlığının sağlanması, Türk egemenliği altında bulunan diğer uluslara da özerk bir gelişme fırsatı sağlanması,
- Ulusların siyasal bağımsızlık ve toprak bütünlüklerinin garanti altına alınması amacı ile bir Milletler Topluluğu kurulması.

Fransa ve İngiltere hükümetleri de benzer söylemler içine girmişti. Savaş galibi devletler, yenilen ulusların çok şey kaybetmeyeceklerini bildiriyorlardı. Bu oluşum içinde Rusya, Osmanlı İmparatorluğu ve Almanya savaştan çıkmanın diplomatik yolunu aradılar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...