Ana içeriğe atla

İşgallere Karşı İstanbul’da Ulusal Kongre Girişimleri

Mondros sonrasında İstanbul’daki aydınlar arasında, Türk çoğunluğundaki bütün toprakların tehlikeye girmesi üzerine ulusal hak ve çıkarları savunacak bir birleşme düşünülmüştü. Bütün parti ve cemiyetlerin bir araya gelmesi için 29 Kasım 1918’de Milli talim ve Terbiye Cemiyeti'nde düzenlenen toplantıya çok sayıda parti, cemiyet, fakülte, yardımlaşma kurumu ve örgüt temsilcisi katılmış ve bir Milli Kongre oluşturulmuştur. Kongrede seçilen komisyon amaçlarının, Kuva-i Milliye güçlerini birleştirerek yurdu kurtarmak olduğunu belirten bir program hazırlamıştır. Ülkedeki tüm unsurların her türlü din, mezhep, etnik ve kültür ayrılıklarını bir tarafa bırakarak ortak mücadele etmeleri gerektiğini savunan Milli Kongre bir genel sekreterlik ve bazı komisyonlar oluşturarak çalışmalarını sürdürmüştür. Kongrede İttihat Terakki Fırkası'nın çizgisinde kurulan Teceddüt Fırkası'nın ön plana geçmesi üzerine İngiliz yanlısı fırka ve cemiyetler kongre girişimcisi Dr. Esat (Işık) Bey’i ittihatçılık yapmakla suçlayıp kongre çalışmalarını baltalamışlardır. Daha sonra Hürriyetperver Avam Fırkası Başkanı Fethi Bey’in siyasal partileri bir araya getirme girişimleri de aynı çevrelerce, ittihatçılık olarak suçlanmış ve Onlarla bir araya gelemeyecekleri gerekçesiyle önlenmiştir.

İzmir işgal edildikten sonra ulusal kongre çalışmaları yeniden başlatılarak Müttefikler katında ulusal hakları savunmak üzere Dr. Esat, Halide Edip, Besim Ömer ve Cami Baykut gibi kişilerden oluşan bir komisyon kurulmuştur. Bu Kongrenin önemli etkinliklerinden biri İzmir’in işgalini protesto için 23 Mayıs 1919’da düzenlenen Sultan Ahmet Mitingi olmuştur. 25 Mayısta toplanan Saltanat Şurasına bir temsilci gönderen Kongre orada milli bir şura oluşturulması gerektiğini savunmuşsa da etki sağlayamamıştır. Kongre başkanı Dr. Esat etkinliklerinden dolayı tutuklandıktan sonra Kongre çalışmalar durmuş, Esat çıktıktan sonra da seçimler yapılıp Osmanlı Millet Meclisi açıldığı için kongrenin önemi kalmamıştır. İstanbul işgal edildikten sonra Dr. Esat tekrar tutuklanmıştır.

Milli Kongre girişimine benzeyen bir çalışma da 1919 yılı içinde yürütülen Vahdet-i Milliye Heyeti’nin çalışmalarıydı. Eski İttihatçılardan Ahmet Rıza’nın öncülüğünde birçok siyasetçi, aydın ve gazetecinin katıldığı bu hareketin amacı, çiğnenen hakların Paris Konferansında savunulması, barışın sağlanması için de ABD ile ilişki kurulması idi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...