Ana içeriğe atla

Edirne ve Lüleburgaz Kongreleri

Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin çalışmalarıyla gerçekleştirilen Trakya kongrelerinin amacı tıpkı bu derneğinki gibi Trakya’yı Doğusu ve Batısı ile bir bütün olarak kabul edip Osmanlı yönetiminden ayrılmasını önlemek ve gerekirse ayrı bir devlet kurmaktı. Trakya kongrelerine I. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar (Eğilmez) Paşa da katılmıştı.

Edirne’de ilk kongre 10 Temmuz 1919’da yapılmış ve örgütlenme sorunu üzerinde durulmuştu. Sivas Kongresi Ateşkes sınırlarını esas aldığı için Batı Trakya bu sınırların dışında kalıyor ve Trakya’yı bir bütün kabul eden siyasetten ayrılıyordu. Bu nedenle Temsilciler Kurulu, Trakya adına Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine katılacak örgütün yalnız Doğu Trakya’nın temsilcisi olarak katılmasını istemişti. Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk-ı Heyet-i Osmaniye Cemiyeti ise, her iki Trakya’nın yönetimini bütünüyle üstlenmiş olarak Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine katılmayı kabul etmişti. Bu anlayış farklılığı nedeniyle de katılım netleşememişti. 16 Ekimde 1919’da Edirne’de düzenlenen ikinci kongrede örgütün adı Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti olarak değiştirilmiş ve buna göre tüzük değişiklikleri de yapılmıştı. 15 Ocak 1920’de Edirne’de yeni bir Kongre yapılmış ve giderleri yerel yönetimlerce karşılanmak üzere silahlı savunma birlikleri oluşturulmasına karar verilmişti.

İstanbul işgal edildikten ve birçok milletvekiliyle birlikte bazı Trakya milletvekili de İngilizler tarafından tutuklandıktan sonra Cafer Tayyar Paşa, Mustafa Kemal’in yönergesine uyarak Edirne’de seferberlik ilan etmiş ve Trakya’nın yönetimi Kolordu Komutanlığının eline geçmişti. Bu durum karşısında bazı yerel yöneticiler ikircikli davranırlarken, Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti seferberliği destekleyerek halkı mücadeleye çağırmış ve Lüleburgaz’da bir kongre yapılmasına karar vermişti. 31 Mart’ta açılan kongreye bazı Trakya milletvekiliyle Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Paşa da katılmıştı. Kongre başkanlığına, aynı zamanda belediye başkanı olan Şevket Bey’in getirildiği bir merkez heyeti oluşturulmuş ve Trakya’nın savunulması için öncelikli olarak sivil girişimlerde bulunulması kararlaştırılmıştı. Edirne Kongresi'nde ele alınan Anadolu Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile bütünleşme kararı bu kongrede de netleştirilememiş, fakat Ankara’da açılacak meclise milletvekili gönderilmesine kabul edildiği için bütünleşme bu şekilde sağlanacaktı.

Müttefiklerin San Remo’da Doğu Trakya’yı da Yunanlılara vermeyi kararlaştırdıkları haberi üzerine 9 Mayısta 1920’de, Edirne’de yeni bir kongre düzenlendi. Oturumlarını Merkez Heyeti Başkanı Şevket Bey’in yönettiği Kongrede, Trakya’nın Osmanlı yönetiminden ayrılamayacağına, Yunanlılara verilmesi halinde her türlü yollara başvurularak karşı konulmasına karar verildi. Kongre’de Trakya’nın haklarını uluslar arası konferanslarda ve Avrupa’da savunacak temsilciler görevlendirilmişti. Fakat bu kongrenin Ankara’dan ayrı kendine özgü tavır koyması Anadolu ile bütünleşmeyi güçleştirmişti. Ancak Yunan birlikleri Trakya’yı işgal edip Kolordu Komutanını esir alınca Trakya örgütleri çalışmalarına son vermek zorunda kalmışlardı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...