Ana içeriğe atla

İzmir Müdafaa-i Vatan Heyeti

Eski Osmanlı Milletvekillerinden Cami (Baykut) Bey ve Mustafa Necati’nin de aralarında bulunduğu bir grup aydın, İzmir Valisi Nurettin Paşa’nın desteğiyle Aralık 1918’de Müdafaa-i Vatan Heyeti’ni oluşturmuşlardı. Bu Cemiyet ile İzmir Müdafaa-i Hukuk-ı Osmaniye Cemiyeti çalışmalarını çoğunlukla birlikte sürdürmüşler ve İzmir’in işgalinden bir gün önce hazırladıkları iki el ilanı dağıtmışlardı. Bisikletli kişilerin sokak aralarına kadar girip dağıttığı bu el ilanlarıyla halk, 14-15 Mayıs gecesi Maşatlık’ta toplanmaya çağrılmış ve yapılan hukuksuzluk halka açıklanmıştı. Dağıtılan bildirilerde kullanılan “Redd-i İlhak” deyimi bundan sonraki direnme hareketinin adı olmuştu. İzmir’in işgalinden sonra İzmir Müdafaa-i Vatan Heyeti çalışmalarını İzmir’in dışında sürdürmek zorunda kalmış ve Ağustos 1919’da diğer örgütlerle birlikte Alaşehir’de bir Redd-i İlhak Kongresi düzenlemişti.

Mondros’tan sonra Batı Anadolu’da Yunan ve İtalyan işgallerine karşı İstihlas-ı Vatan (Manisa’da), Menteşeliler Müdafaa-i Vatan Heyeti (Muğla’da) gibi Alaşehir, Balıkesir ve daha birçok yerde Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri kurulmuştur.

Yorumlar

  1. Reddi ilhak cemiyetini bulamıyorum.Yoksa ekler misiniz,varsa hangisi?Şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Harflerinin Kabulü

Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce kendi milli alfabeleri olan Orhun ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı. İslamiyeti kabul etmelerinden sonra ise Arap harflerini benimsediler. Ancak bu harfler Türkçenin yapısına uymuyordu. Arap harflerinin öğrenilmesi ve yazılması oldukça zordu. Bu yüzden, halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Cumhuriyet döneminde ele alınan önemli konulardan biri de harfler konusu oldu. 1927 yılında Maarif Vekaleti, harfler konusunda incelemelerde bulundu. Aynı yıl çıkarılan posta pullarında Türk Postaları kelimeleri Latin harfleriyle yazıldı. 1928’de Maarif Vekaletinde bir alfabe komisyonu kuruldu. Komisyon, Arap harfleri yerine Latin harflerine dayalı Türk alfabesini hazırlamaya başladı. Bu konu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal Paşa’nın çabaları sonucu Türk alfabesine son şekli verildi. Mustafa Kemal Paşa, yeni Türk harflerinin kabul edilmesi konusunu, 9 Ağustos 1928’de İstanbul Sarayburnu’nda halka şu sözlerle bildirdi: “Arkadaşlar, zengin dil...

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...