Gerek Erzurum, gerek Sivas Kongreleri Mondros imzalandığı andaki Türk birliklerinin denetiminde olan toprakları kurtarılacak bölge ilan etmiş ve bu bölge içindeki Müslümanları, birbirinden ayrılması mümkün olmayan öz kardeşler olarak kabul etmişti. Kurtarılması öngörülen bu topraklar “parçalanması mümkün olmayan” bir vatandı. Bu vatan içinde yaşayan ve öz kardeş olan unsurların işgal edilmiş bu topraklarını kurtarmak için müdafaa-i hukuk yapmaları Wilson ilkelerine uygun olduğu gibi, Müttefiklerin teorik olarak kabul ettikleri ilkelere de uygundu. Kongrelerde kabul edilen bu sınırlar ve bu öz kardeşlik daha sonra Amasya Görüşmelerinde de kabul edilmişti. Artık sıra ilan edilen bu sınırların ve bu öz kardeşliğin mevcut yasal kurumlara da kabul ettirilmesine gelmişti. Bu nedenle de Osmanlı Millet Meclisinin bir an evvel toplanmasını sağlamak gerekiyordu.
Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce kendi milli alfabeleri olan Orhun ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı. İslamiyeti kabul etmelerinden sonra ise Arap harflerini benimsediler. Ancak bu harfler Türkçenin yapısına uymuyordu. Arap harflerinin öğrenilmesi ve yazılması oldukça zordu. Bu yüzden, halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Cumhuriyet döneminde ele alınan önemli konulardan biri de harfler konusu oldu. 1927 yılında Maarif Vekaleti, harfler konusunda incelemelerde bulundu. Aynı yıl çıkarılan posta pullarında Türk Postaları kelimeleri Latin harfleriyle yazıldı. 1928’de Maarif Vekaletinde bir alfabe komisyonu kuruldu. Komisyon, Arap harfleri yerine Latin harflerine dayalı Türk alfabesini hazırlamaya başladı. Bu konu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal Paşa’nın çabaları sonucu Türk alfabesine son şekli verildi. Mustafa Kemal Paşa, yeni Türk harflerinin kabul edilmesi konusunu, 9 Ağustos 1928’de İstanbul Sarayburnu’nda halka şu sözlerle bildirdi: “Arkadaşlar, zengin dil...
Yorumlar
Yorum Gönder