Ana içeriğe atla

Mustafa Kemal'in Görevden Alınması Kararı

Ferit Paşa Paris Konferansı’na katılmak için İstanbul’dan ayrılırken Şeyhülislam Mustafa Sabri’yi yerine vekil bırakmıştı. Mustafa Sabri, Mustafa Kemal’in 9. Ordu Müfettişliğine atanmasına ve 9.Ordu müfettişliğinin yetki kararnamesine karşı çıkmış, 8 Haziranda Mustafa Kemal’in görevden alınmasını isteyen İngiliz Generali Deeds’e de teşekkür etmişti. Ferit Paşa Paris’teyken Sadrazam Vekili’nin başkanlığında 23 Haziran 1919’da toplanan Hükümet, hakkında yakınmaların bulunduğu, halkı hükümete karşı kışkırttığı, İstanbul’a geri çağrıldığı halde hükümetin buyruklarına uymadığı gibi gerekçelerle Mustafa Kemal’in görevden alınmasına karar vermişti.

Doğaldır ki gerçek neden, bölgedeki gelişmelere karşı hükümetin aldığı teslimiyetçi tavırlara sert tepki göstermesi ve İngilizlerin görevden alınmasını istemeleriydi. Mustafa Kemal’den boşalan makama Kazım Karabekir getirilmek istenmişse de, O hem kendisi kabul etmemiş, hem de Mustafa Kemal’in görevden alınmasının yanlış olduğunu bildirmişti. Daha sonra Hükümet ne boşalan bu makama atama yapabilmiş, ne de aldığı bu kararı uygulayabilmiş ve böylece Mustafa Kemal görevini bir süre daha sürdürme olanağı bulmuştu. O zaman Mustafa Kemal’in görevden alınması Hükümet üyeleri arasında da çelişkiler yaratmış, Harbiye Vekili Şevket Turgut Mustafa Kemal’in iyilikle geri getirilmesini savunurken, İçişleri Bakanı Ali Kemal ise Harbiye Bakanı’nın Anadolu hareketini desteklediğini öne sürerek Mustafa Kemal için sert önlemlerin alınması gerektiğini savunmuştu. Hükümetteki bu çelişki, Paris’ten döndükten sonra Ferit Paşa’nın kabine değişikliği yapmasına ve her iki bakanı da kabine dışı bırakmasına neden olmuştu.

Genelgeyi yayınladıktan sonra aynı gün Amasya’dan ayrılarak Sivas’a hareket eden Mustafa Kemal Hükümetin kendisi hakkında aldığı kararı öğrenmişti; fakat kendisine resmen tebliğ edilmediği için görevini sürdürmekteydi. Kendisinden önce Sivas’a gelen Harput Valisi Ali Galip, Onun görevden alındığını söyleyerek Valiyi ve halkı kışkırtmaya çalışmıştı, fakat ne vali ne de halk kendisine yüz vermediği için 27 Haziran’da Mustafa Kemal hiçbir tepki görmeden şehre girmiş, kendisi şehri terk etmek zorunda kalmıştı. Bunun üzerine İngiliz Generali Milne ve Amiral Calthorpe Harbiye Nazırından, Müttefikler aleyhine silahlı çetelerin oluşturulmasına göz yuman 3. Ordu Müfettişi M .Kemal ile 2. Ordu Müfettişi Cemal Paşa’nın başkente çağrılmasını istemişlerdi. Cemal Paşa 1 Temmuzda izinli olarak İstanbul’a döndüğü halde Mustafa Kemal dönmeyi reddedince bu kez Padişah devreye girerek başkatibi aracılığıyla başkente dönmesini istemişti. Sivas’tan Erzurum’a hareket etmiş olan Mustafa Kemal bu telgrafı Erzincan’dayken almış, yanıt vermeden 3 Temmuzda Erzurum’a gelip resmi törenle karşılanmıştı. Harbiye Bakanı Ferit, Hükümeti güç durumda bırakmaması için geri dönmesini, döndükten sonra kendisinin başka bir göreve atanacağını bildirmiş, bunun üzerine de Mustafa Kemal, işgaller sürerken İstanbul’a dönmeyeceğini, eğer yurtsever bir kişiyse kendisinin Anadolu’ya geçmesini istemişti.

Bu gelişmelerden sonra 8 Temmuzda Padişah adına son bir çağrı yapılarak geri dönmesi istenmişse de, aynı anda Bakanlar Kurulu görevden alma kararnamesini çıkarıp Padişaha onaylatmıştı.8-9 Temmuz gecesi Saray Başkatibi Ali Fuat (Türkgeldi) makine başına çağırdığı Mustafa Kemal’e saat 22.30’da görevden alındığını bildirdi. Rauf Bey ve diğer bazı arkadaşlarıyla birlikte Postanede bu telgrafı alan Mustafa Kemal, aynı gece 11.45’de aynı Başkatip aracılığıyla Saraya yanıt vererek, yalnız şu anda bulunduğu görevden değil, tüm askerlik görevinden istifa ettiğini bildirip, “bir ferd-i mücahit olarak mücadele edeceğini ve hayatının sonuna dek yüce Saltanat ve Hilafet Makamı ile yüce ulusun hizmetinde” olacağını bildirdi. Sonra da arkadaşlarına dönerek, “çalışmamızın en ciddi dönemi şimdi başladı” dedi. 3. Kolordu Komutanı Refet de aynı gün görevden alınıp İstanbul’a çağrılmış, fakat O da Mustafa Kemal gibi dönmeyip istifa etmişti. Ayrıca sivil kesimden de Samsun Mutasarrıfı Hamit görevinden alınmıştı.

Mustafa Kemal’in görevden alınması Anadolu’da oluşmaya başlayan ulusal harekette bir çözülmeye yol açabilirdi. Ancak bu kritik dönemde Kazım Paşa kolordusuyla birlikte O’nun emrinde olduğunu, Ali Fuat Paşa gerekiyorsa kendisinin de görevi bırakacağınıistifa edeceğini, Rauf Bey de sonuna kadar kendisiyle birlikte çalışacağını bildirmişlerdi. Ayrıca 2. Ordu müfettişliğine vekalet eden Selahattin ve Samsun Mutasarrıflığı’ndan alınan Hamit Bey gibi asker ve sivil birçok kişi üzüntülerini ileterek bağlılıklarını bildirmişlerdi. Böylece hareket dağılmak değil, daha da güçlenmişti. Mustafa Kemal de hareketin güvenini sağlamış bir lider konumuna yükselmişti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...