Ana içeriğe atla

1929 Dünya Ekonomik Buhranı ve Türkiye

Batı ülkelerinde başlayan ekonomik büyüme 1926’dan sonra yavaşladı ve 1929’da durdu.Bu yıldan sonra dünya ekonomisi Birinci Dünya Savaşına kadar sürecek bir buhran dönemine girdi Dünya ticareti azaldı, tarımsal fiyatlar düştü, ticari krediler bulunamaz oldu ve yabancı sermaye akımları durdu. 1929 yılında ABD’de ortaya çıkan bu buhranın temel nedeni uluslararası kapitalizmin üretimini karşılayabilecek bir talep yetersizliği idi. Bu buhran sonucu büyük oranda işsizlik ve fiyat düşüşleri ortaya çıktı. Örneğin 1929-1933 yılları arasında Amerika’da 13 milyon, Avrupa’da ise 30 milyon civarında işsiz vardı. Özelikle tarım ürünlerinde fiyat düşüşleri daha belirgindi.

Dünya ekonomik buhranı, bütün ülke ekonomilerini olumsuz yönde etkilediği gibi Türkiye ekonomisini de olumsuz yönde etkiledi. Cumhuriyet  Türkiye’sinde yabancı sermayeye yer verilmediği için Batı kapitalizmine bağlılık daha çok dış ticaret kanalıyla idi. Bundan dolayı da buhran etkisini daha çok dış ticarette gösterdi. Çünkü Türk dış ticareti genellikle tarımsal ürün ve hammadde ihracına, sanayi maddeleri dış alımına dayanıyordu. Dolayısıyla tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan büyük düşüşler Türkiye’nin dış ticaret hacmini daralttı. Bu ekonomik krizle beraber Türkiye’de iflaslar başladı.Ticaret şirketleri, sanayiciler, üretimi arttırmak üzere kredi almış çiftçiler borçlarını ödeyemediler.

Özellikle ticaretin önemli olduğu liman şehirlerinde (İstanbul, İzmir) işsizlik artıyordu. Bu arada 1930’da kurulan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın üç ay süren siyasal hayatında olağanüstü bir başarı kazanmasının altında yatan en önemli nedenlerden biride bu yükselen işsizlik ve ekonomik şikayetlerdi. Krizin gelmesiyle beraber o zamana kadar kendiliğinden işlediği izlenimini veren piyasa mekanizmasının artık durduğu anlaşılmaya başladı.Bu kriz yalnız Türkiye’de değil hemen hemen tüm ülkelerde büyük bir şaşkınlık yarattı ve politik değişikliklere yol açtı. Her ülkede devlet politikasının ekonomiyi daha yakından yönlendirmesine neden oldu.

1929-1933 döneminde bütün dünya ülkelerinde ekonomik doktrinler tartışıldı. Bir yandan piyasa mekanizmasının ayakta tuttuğu sosyal dengeler sarsılırken diğer yandan klasik kapitalizmin serbest piyasa ideolojisi şüpheyle karşılanmaya başlanmıştı. Örneğin İtalya ve Almanya’da faşistler, ABD’de mühendisler ve Türkiye’de kadrocular çeşitli nedenlerle piyasa doktrininin terk edilmesini savunuyorlardı. Bütün bu ülkelerde ekonominin politik olarak yönlendirilmesi önem kazandı. Türkiye’de 1929 ve 1933 yılları arası bir arayış dönemi oldu. Bu dönem aynı zamanda yeni bir başlangıç dönemi idi. Çünkü bu dönemde o zamana kadar devletin elinde toplamadığı bazı fonksiyonları yerine getirecek kurumlar yavaş yavaş oluşmaya başladı. Türkiye’de I. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nın uygulanmaya başlanmasıyla da  ekonomide planlı ekonomi süreci başladı.

Yorumlar

  1. ßasketçi zißidi7 Ekim 2010 22:48

    Çok teşekkür ederim... Her yerde uzun uzun anlamış ama bu süper çok sağolun ;)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...