Ana içeriğe atla

İkinci Dünya Savaşı'nın Sonu ve Türkiye

İkinci Dünya Savaşı'nın sonunda, ABD ile Sovyetler Birliği çevresinde kutuplaşmalar başlamıştır. Savaştan her bakımdan yıkım içinde çıkan Avrupa devletleri bu iki devletin çevresinde toplanmaya başlamışlardır .Bu şekilde ortaya çıkan soğuk savaş durumu 20 yıl süreyle dünyada etkisini sürdürmüştür. Bu devletler birbirlerine karşı silah kullanmadan bir anlaşmazlık ve çatışmanın içine girmişlerdir.

1917 Bolşevik ihtilalinden sonra Sovyet Rusya İkinci Dünya Savaşı’nın çıkışına kadar sessiz bir politika takip etmiş,1945’te bu politikası tamamen değişmiştir. Özellikle teknolojik alanda gelişme göstermeleriyle birlikte yayılmacı ve emperyalist bir politika izlemeye başlamışlardır. Komünizmi bütün dünyada hakim kılmayı amaçlamışlar. Ve savaş sonrası dış politikalarını tamamen bu konuya yöneltmişlerdir. Avrupa, Ortadoğu ve uzak Doğu ‘da hemen faaliyete geçmişlerdir.

Sovyet Rusya bu dönemde Türkiye üzerinde baskı uygulamaya başlamıştır. Rusya 17 Aralık 1925 tarihli Türk –Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık antlaşmasını, Birinci Dünya Savaşından sonra yenilemeyeceğini bildirmiştir. Türk hükümeti ise barışa önem verdiğinden, tekrar görüşülüp her iki tarafın çıkarlarına uygun bir anlaşmanın yapılabileceğini bildirmişlerdir. Ancak Rusya’nın Türk-Sovyet Doğu sınırındaki ve boğazlarla ilgili istediği değişikliklerden dolayı bir antlaşmaya varılamamıştır.

Sovyetlerin savaş sonrası ülkeler üzerindeki bu baskılarından sonra, ABD hemen harekete geçerek, 1947 Truman Doktrinini,1947 Haziranında da Marshall Planını ortaya çıkarmıştır. ABD Truman Doktrini ve Marshall Planına göre, Sovyet tehdidi altındaki ülkeleri desteklemeyi ve Avrupa ülkelerini ekonomik bakımdan güçlendirmeyi amaçlamıştır.

Truman 12 Mart 1947 tarihinde yapılan Amerikan kongresinde, Yunanistan’a ve Türkiye’ye 400 milyon dolarlık askeri yardımın yapılması için kendisine yeki verilmesini istemiştir. Çünkü ABD savaştan sonraki barış düzeninde artık Sovyetlerle istediğini yapamayacağını anlamıştır. Sovyet Rusya komünizm emperyalizmi giderek hızlandırmıştır. Bu nedenle ABD’nin 1947 ‘den itibaren izlediği dış politikanın temelini komünizme karşı açılan savaş oluşturmuştur. Ortadoğu düzeninin korunması için Türkiye’nin ve Türkiye ile aynı durumda olan Yunanistan’ın toprak bütünlüğünün Sovyetlere karşı kesinlikle korunması gerekmektedir. Böylece Başkan Truman, kongrede isteği kabul edilerek, 22 Mayıs 1947’de Yunanistan’a 300 milyon, Türkiye’ye ise 100 milyon dolar askeri yardım yapılmıştır .Bu doktrinle birlikte dünya Sovyet-Amerikan mücadelesinde iki bloğa ayrılmıştır. Başkan Truman bu doktrini Ortadoğu’da ya da taşımak için İngilizlerle birlikte girişimlerde bulunmuştur .Ancak kendileri doğrudan bir Sovyet tehdidi altında görmeyen Arap devletleri bu doktrinin Ortadoğu’da genişlemesine izin vermemişlerdir.

Avrupa ekonomisini güçlendirmeye yönelik Marshall Planını, ABD Dışişleri George Marshall ortaya atmıştır. Altı yıllık bir savaş döneminden sonra bütün ülkelerin ekonomik kaynakları tükenmiş, hatta ortaya açlık sorunu çıkmıştır. Bu durum ise Sovyet Rusya’nın işine yaramış, geniş bir alanda başlattığı komünizm propagandası buralarda daha etkili olmuştur. ABD de özellikle Batı Avrupa’nın ekonomik sıkıntılarına yardımcı olmak için elinden gelen her şeyi yapmış, bunun için 12 Temmuz 1947’de Paris’te Avrupa Kalkınma projesi için 16 devletin katıldığı konferans(İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya,Portekiz, İrlanda, Türkiye, Hollanda, Lüksenburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka, İsveç) düzenlemiştir. Bu plan çerçevesinde Doğu Avrupa ülkeleri ve Sovyet Rusya’dan alınmıştır. Ancak, Ruslar,bu planı Truman doktrininin uygulanması olarak düşünmüşlerdir. Bu nedenle hem bu plana katılmamışlar hem de Doğu Avrupa ülkelerine de katılmamaları için baskı yapmışlardır. Hatta Sovyet Dışişleri Bakanı Molotov kendi adını taşıyan yeni bir ekonomik işbirliği oluşturarak,komünizmin ülkelerde daha etkili olmasını amaçlamışlardır.

Birleşmiş Milletler İçinde Türkiye


1941 yazında Sovyetler de Almanya’nın kendilerine savaş açması üzerine savaşa giderek,batılıların yanında yer almıştır. ABD Başkanı Roosevelt, kendileri için olumlu olan bu yeni durum karşısında, İngiliz Başbakanı Churchill ile yaptıkları görüşmelerde Sovyet Rusya’ya yardım yapılmasına karar vermişlerdir.14 Ağustos 1941 yılında Atlantik Demeci adı verilen bir bildiri yayınlayarak, her iki devletin milli politikalarının ilkelerini belirlemişledir. Bu ilkeler daha sonra Birleşmiş Milletler Anlaşmasının da zeminini oluşturmuştur. Böylece Amerika da savaşın içine girmiştir.10 Ocak 1942 tarihinde Başkan Roosevelt ve Churchil’in Amerika’da yaptığı görüşmelerden sonra, 26 devletin imzası Birleşmiş Milletler ittifakı kurulmuştur .Bu devletler Mihver devletlerine karşı zafer elde edilinceye kadar işbirliği içinde olacaklardı. Türkiye de savaş sonrası dünyasını düzenleyecek barış konferansına katılabilmek için, Birleşmiş Milletler ittifakına katılarak Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etmiştir. Böylece Birleşmiş Milletler ittifakıyla, savaştan sonra kurulacak olan Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın da temeli atılmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...