Ana içeriğe atla

Milli Şef Dönemi’nde Türkiye Cumhuriyeti

İsmet İnönü TBMM tarafından Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra, 26 Aralık 1938’de toplanan CHP Olağanüstü Kurultayı, parti tüzüğünün 3. maddesinde yaptığı bir değişiklik ile Atatürk’e Ebedi Şef, İnönü’ye de Milli Şef sanlarının verilmesini uygun görmüştür. Böylece Cumhuriyet Tarihimizde 1938-1945 arası dönem, Milli Şef Dönemi olarak adlandırılmıştır.

Milli Şef Dönemi’nde, Türkiye’nin iç ve dış politikasında önemli değişiklikler olmuştur. İsmet İnönü ve deneyimli kadrosunun izledikleri başarılı politika sonucunda, bu dönemin daha başlangıcında ortaya çıkan II. Dünya savaşına savaşan devletlerin büyük baskılarına karşın girilmemiştir. Savaşın başında önceleri Almanya yanlısı bir politika izleyen Türkiye, batılı demokratik devletlerle de ilgisini kesmemiştir. Her ne kadar bütün baskılara karşın savaşa katılmamışsa da, savaşın demokrasi cephesi tarafından kazanılacağının anlaşılması üzerine, formalite gereği olarak 23 Şubat 1945’te Almanya ve yandaşlarına resmen savaş ilan etmiştir. Bunun sonucu olarak, 5 Mart 1945’te San Francisco’ya davet edilerek Birleşmiş Milletler örgütünün kurucu üyeleri arasında yer almıştır. Dış politikadaki bu değişikliklerden sonra iç politikada da yeni düzenlemeler olmuş, çok partili sisteme yeniden geçilmesi gündeme gelmiştir. Türkiye’de çok partili sistemin kurulmasında, Cumhurbaşkanı İnönü’nün çabaları da önemli ölçüde etkili olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...