Ana içeriğe atla

Türk Medeni Kanunu’nun Getirdikleri

Cumhuriyetin ilanından sonra Batıdan alınan yasalar arasında medeni yasa en fazla dikkate alınması gereken yasadır. Çünkü medeni yasa insanla ve toplumla doğrudan ilişkili ve istisnasız bütün bireylerin yaşamını doğrudan etkileyen bir yasadır. Medeni yasa kişinin doğumundan, ölümüne kadar özel hukuk açısından önemli olan yaşam ilişkilerini düzenleyen, toplum ve insan yaşamında çok önemli bir yasadır.

Medeni yasanın benimsenmesiyle Türk aile yapısında önemli değişiklikler olmuştur. Yeni ve ileri bir aile düzeni yaratılmıştır. Çok kadınla evlilik yerine tek kadınla evlilik ve evlilikte erkek ile kadın arasında eşitliğin getirilmesine çalışılmıştır. Yasa ile ailenin kurulması ve bozulması devlet kontrolüne alınmış ve miras konusunda kız ve erkek çocuklar arasında eşitlik sağlanmıştır. Bu arada evlenme akdi dini bir yapıdan laik bir yapıya kavuşturulmuştur. Sadece, Türk ve Müslümanlar için değil, tüm vatandaşlar için bağlayıcı nitelik taşıyan Türk Medeni Yasası ile Patrikhanenin dünyevi yetkileri de kısıtlanmıştır.

Yeni Medeni Yasamız kişi hak ve ilişkileri bakımından, Türk vatandaşlarının durumunu, en ileri ve modern ülkeler düzeyine çıkarmıştır. Böylece yüzyıllarca uygulanmış eski hukuksal kurallar, birden bire değişerek, en ileri biçimi almışlardır. Kabul edilen medeni yasa bir yurttaşlar yasası olup şeriata dayalı hükümler yerine laik bir düzenleme getirmiştir.

Medeni yasa, dinsel sorunlarda tarafsızdır. Ayrıca, zamanın değişkenliğine uyum gösterebilme özelliği taşımaktadır. Çünkü her sorun ayrıntılarıyla düzenlenmeyip yargıca geniş bir taktir hakkı tanınmıştır. Laikliği esas alan bu yasa evlenme akdini devlet işi olarak değerlendirmektedir. Bu nedenle evlenme akdini gösteren nikahın devlet adına yetkili kılınan görevlilerce kıyılması zorunluluğu getirilmiştir. Ancak isteyenler bu resmi nikahtan sonra kendi inançlarına göre dinsel tören yapmakta serbest bırakılmışlardır.

Türk Medeni Yasası ile ailede kadının hakları erkeğin hakları ile eşit düzeye getirilmiştir. Evlenmede kadının da bu evliliği kabul etmesi koşulu öngörülmüştür. Aile hukukunda Medeni Yasa ile getirilen en önemli değişikliklerden biri de erkeklerin tek bir kadınla evlenebileceği ilkesidir. Böylece yüzyıllarca süren çok kadınla evlilik yolu kapatılmak istenmiştir. Bunun dışında söz konusu yasa, çocuğun dinsel eğitiminde ana babayı yetkili kılmış ve ergenlik çağına gelen her kişinin istediği dini seçmekte serbest olduğu ilkesini getirmiştir ki bu hüküm, özel hukuk alanında başlı başına bir devrim niteliği taşımaktadır.

Hukuk alanında bir eksiklik kalmıştı. O da, kadınların siyasal katılmaktan yoksun olmaları idi. Bütün ekonomik ve toplumsal ilişkilerde erkekle eşit duruma getirilen Türk kadınının, oy verme, seçilme haklarına kavuşturulması artık bir zorunluluktu. Her mesleğe girmeye başlayan kadınlarımızın siyasal haklardan yoksun olması mantıksızlıktı.

Kadınlar Batı’da en geç 20.yüzyıl başlarında siyasal haklarına kavuşmuşlardı. Yalnız birkaç devlet bu hakkı kadınlara vermiyordu. Atatürk, Türk kadınının erkekten hiçbir farkı olmadığı kanısındaydı. Böylece laik hukukun gereği olarak, 1930 yılında Türk kadınına belediye seçimlerine katılma hakkı verildi. 1934’te yapılan Anayasa değişikliği ile Türk kadını genel seçimlerde seçme ve seçilme hakkına kavuşturuldu. Hukuk alanındaki büyük dönüşüm böylece ana çizgileri bakımından tamamlandı.

Hukuk, her gün değişen hayata ayak uydurmak zorundadır. Yapıldıkları gün çok modern olan yasalar, bir süre sonra eskirler. Bu nedenle Türk aydını, devrimci hukuku eskitmeyip her an hayata uyumlu hale getirmek zorundadır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...