Ana içeriğe atla

Doğu Cephesinin Kurulması

Ermenistan ile Savaş ve Gümrü Anlaşması


Birinci Dünya Savaşı’ndan Rusların yenik çıkması ve Sovyet ihtilali sonucu Kafkasların güneyinde iki küçük devlet ortaya çıkmıştır. Bunlardan biri Erivan, Kars ve Gümrü dolaylarındaki Ermenistan, öbürüde Ardahan, Artvin ve Batumu içine alan Gürcistan’dır.

Ermeniler hem ABD başkanı Wilson’un Ermenilerle ilgili düşünceleri hem İngilizlerin kışkırtmaları hem de Sevr Anlaşmasıyla Doğu illerinin bir bölümünün kendilerine bırakılması sonucu olarak, düşmanca girişimlerini artırmışlardır. İlk önceleri Ermenilerin bu saldırılarına karşı milli kuvvetler tarafından karşılık verilmiş, bu durum Kazım Karabekir Paşa Doğu Cephesi Komutanlığına atandıktan sonra da aynı şekilde devam etmiştir. Kazım Karabekir Paşa bir süre sonra T.B.M.M’ne bu kuvvetlerle Ermenilerin durdurulamayacağını bildirmiştir. Ankara Hükümeti ise itilaf devletlerinin San Remo’daki toplantılarını öne sürerek böyle bir hareketin siyasal açıdan doğru olmayacağını belirtmiştir. Ermenilere karşı milli çetelerce yapılan mücadelenin aynı şekilde devam etmesini istemiştir. Kazım Karabekir kısa bir süre sonra yine aynı istekte bulunmuş, fakat bu seferde Sovyet Hükümeti ile kurulmakta olan ilişkiler öne sürülmüştür. Kazım Karabekir Paşa’nın Ermenilere karşı gerekli önlem alınmazsa Erzurum’a kadar geleceklerini bildirmesi üzerine, T.B.M.M Doğu Harekatının başlatılması kararını vermiştir. 28 Eylül 1920’de harekata başlayan Kazım Karabekir komutasındaki Türk birlikleri ilk önce Kars’ı sonra da Gümrü’yü ele geçirmiştir. Ermeniler Doğu Anadolu’yu ele geçiremeyeceklerini anlayarak, barış istemek zorunda kalmışlardır. Bunun üzerine 3 Aralık 1920’de Gümrü’de Ermenilerle Gümrü Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmaya göre 1878’de kaybedilen Kars ve çevresi yeniden Türk topraklarına katılmış ve Ermeniler Doğu Anadolu’da çoğunlukta olmadıklarını da kabul etmişlerdir.

Doğuda Ermenilere karşı sağlanan bu başarıdan sonra T.B.M.M. Gürcistan’a bir nota vererek Batum’u istemiştir. Görüşmelerden sonra Batum, Artvin ve Ardahan Gürcistan’dan geri alınmıştır. Doğu cephesinde kazanılan bu zafer sonucunda buranın güvenliği sağlandığından, buradaki birliklerin araç ve gereçlerin batı cephesine aktarılmasına karar verilmiştir. Böylece batı cephesi biraz nefes alabilmiştir. Ayrıca halkın meclise ve orduya duyduğu güven daha artmıştır. Diğer bir sonuçta, Erzurum – Bakü demiryolu tekrar ulaşıma açılarak Sovyetlerden gelecek yardımların kolayca Anadolu’ya ulaşması sağlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...