Ana içeriğe atla

1961 Anayasası’nın Getirdikleri

1961 Anayasası 1924 Anayasasından belirgin bir şekilde farklıdır. Yeni anayasada demokrasiyi korumak için yeni kurumlar getirilmiştir.Buradaki amaç, Demokrat Parti ve ondan önceki iktidar sahibi CHP’nin sahip olduğu türden iktidar tekelini engellemektir. Mecliste, çoğunluğa sahip olan bir partinin bu çoğunluğu demokratik olmayan uygulamalar için kullanmasını engellemek için, meclis ve hükümetin yetkilerine ortak kurumlar oluşturulmuştur. Bunlardan bir tanesi “Cumhuriyet Senatosu” adı altındaki meclistir.Bu şekilde yasaların her iki meclisten de geçmesi amaçlanmış hem de MBK üyelerinin hukuksal ve siyasal durumları da çözüme kavuşmuştur. Artık yaşamları boyunca senato üyeliğine, cumhurbaşkanı tarafından atanabileceklerdi.Diğerleri ise seçimle üye olabileceklerdi.Bu iki meclis, Büyük Millet Meclisi’ni oluşturacaktı. Bu meclisin dışında, yeni anayasanın temel hak ve özgürlüklerini korumak için birde Anayasa Mahkemesi kurulmuştur.

Yeni anayasa ile birlikte orduya ilk kez anayasal bir rol verilmiştir. Aralık 1962’de de anayasanın 111.maddesine göre yasanın gerekli gördüğü bakanlar, Genelkurmay başkanı ve Silahlı Kuvvetler temsilcilerinden oluşan Milli Güvenlik Kurulu kuruldu. Bu kurulun görevi, ulusal güvenlikle ilgili kararların alınmasında ve koordinasyonunda bakanlar kuruluna yardımcı olmaktır.

Yeni anayasada diğer önemli bir nokta da, kişisel hakların hem ekonomik hem de toplumsal açıdan güvence altına alınmasıdır. Üniversitelere ve basına özerklik getirilmiştir. 1961 Anayasası ile ekonomik açıdan da sorumlu ve görevli bir devlet kavramı geliştirilmiş, yani kapitalizme dönük liberal devlet anlayışı yerine sosyal devlet anlayışı getirilmiştir.

1961 Anayasası ile seçim sisteminde de bir değişiklik yapılarak, çoğunluğun baskısı önlenmeye çalışılmıştır. Yeni sisteme göre, seçim yasasında çoğunluk sisteminden nispi temsil sistemine geçilerek, bir partinin aldığı oyların oranından daha büyük bir oranla mecliste temsil edilebilme olanağı ortadan kaldırılmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...