Ana içeriğe atla

Siyasal Kamplaşma ve Terör

Üçüncü Ecevit Hükümeti’nin önünde çözüm bekleyen pek çok sorun vardı. Halk, şiddet eylemlerine karşı önlem alınmasını, can ve mal güvenliğinin sağlanmasını istiyordu. 1978 ilkbaharında Malatya’da önemli olaylar oldu. Belediye başkanına gönderilen bombalı paket, başkan ve ailesinin ölümüne yol açtı.

Ecevit hükümetinin en büyük krizi 22 Aralık 1978 günü Kahramanmaraş’ta yaşanmıştır. Kahramanmaraş’ta neden sonra güçlükle önlenebilen genel katliam sırasında resmi açıklamaya göre 109 yurttaş hayatını kaybetmiş, 176 yurttaş ağır şekilde yaralanmış, 500 ev ve işyeri tahrip edilmiştir. Bu durum halkın ülkenin pek çok yerinde ve büyük kentlerdeki işçi mahallelerinde saldırgan gruplara karşı direniş örgütleri kurmalarına sevk edecekti.

Şiddet eylemlerinde, İstanbul’da 1 Mayıs 1977, Kahramanmaraş’ta 1978’de olduğu türden katliam şeklindeki kitle kırımlarında resmi açıklamalara göre binlerce yurttaş can vermiştir. Ayrıca çok sayıda yurttaş yaralanmış, bombalı ve silahlı saldırılar sonucu ev ve iş yerleri tahrip edilmiştir.

14 Ekim 1979’daki ara seçimler ise hükümet değişikliği dışında yeni durum yaratmıştır. Boş bulunan beş milletvekilliği için yapılan seçimlerden AP’nin güçlenerek çıkması ve hepsini kazanması üzerine III. Ecevit hükümeti istifa etmiş ve yerine Demirel MC. Hükümetlerini kurduğu partilerin desteğiyle tek başına azınlık hükümeti kurmuştu. 12 Kasım 1979-12 Eylül 1980 arasında görev yapan hükümetin en önemli iş ünlü 24 Ocak Kararlarıdır.

Söz konusu ekonomik istikrar paketinin ancak muhalefeti olmayan hükümetlerce yürürlüğe konulabileceği herhalde 24 Ocak kararlarını hazırlayan teknisyenler ile İMF ve Dünya Bankası çevrelerince biliniyordu. Nitekim Türkiye’de de aynı yol izlenecek, ekonomik istikrar paketini hazırlayan ve Genelkurmay başkanlığında yüksek komuta heyetine sunan teknisyen ekibin başı (Turgut Özal) 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ekonominin yürütülmesi ile görevlendirilmiştir. Böylece ekonomik politikaya uygun siyasal modelin çerçevesi de 1982 anayasasında belirtildikten sonra Türkiye için geliştirilen istikrar programı tamamlanmış olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...