Ana içeriğe atla

Türk Siyasal Yaşamında Sağ-Sol Ayrımının Belirginleşmesi

Türkiye’nin sol kanattaki en eski partisi Türkiye Komünist Partisi’dir. Yaklaşık 50 yıldır yasaklanmış olmasına rağmen,Türkiye’de hala küçük bir taraftara sahiptir. Ancak Stalin dönemindeki olaylardan ve Macaristan bağımsızlık mücadelesinin 1956’da bastırılmasından sonra itibarı düşmüştür. Sol kanadın yasal partisi ise, 13 Şubat 1961’de kurulan Türkiye İsçi Partisi olmuştur. Türkiye İşçi Partisi o günkü siyasal ve hukuksal düzen içinde kurulmuştur ve aynı zamanda mecliste de bir işlev sahibidir.

Toplumdaki kapitalist gelişmeler sonucunda ortaya çıkan işçi sınıfı bu partinin oy kaynağı olarak kabul edilmiştir.

1961 anayasasının sağladığı temel hak ve özgürlükler çerçevesinde sosyalist düşünceyi ifade etmek amacıyla dergiler çıkarılmaya başlanmıştır. Bunlardan ilki Yön Dergisi’dir. Bu dergi yayın yaşamını durdurduktan sonra yerini Devrim Dergisi almış ve bu iki dergi çevresinde oluşan gruba göre; Türkiye’de işçi sınıfı bir sosyalist hareket yaratacak kadar gelişme gösterememiştir. Bu yüzden iktidara gelmek için en kısa yol olarak toplum içindeki güçlü gruplardan biri olan askerler ile birliktelik düşünülmüştür. Yani bu dergiler çevresinde oluşan grubun iktidara gelebilmek için inandığı yöntem, askeri bir harekettir. Ancak bu düşüncelerini hiçbir zaman açıkça belirtmemişlerdir. Diğer bir grup ise Milli Demokratik Devrimciler adı verilen bir gruptur. Bunlara göre; Amerikan emperyalizmine karşı milli, derebeyliğe karşı da demokratik devrimler gerçekleştirmek gereklidir. Bu grup 1968 yılında Dev-Genç adı ile bilinen devrimci gençlik örgütünü oluşturmuştur. Türkiye İşçi Partisi içindeki bu gruplar, hem birbirleri ile hem CHP ve bazı aydın kesimle hem de sağcı gruplar ve bunların taraftarları ile sürekli çatışma içinde olmuşlardır. 1965 ve 1969 seçimlerinde de çok düşük bir oy oranına sahip olmuşlardır.

Sağ kanat partilerinden Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin Türk siyasal yaşamında büyük rol oynamasına, 1965’de bu partiye katılan Alparslan Türkeş neden olmuştur. Albay Alparslan Türkeş Türkiye’ye geri döndükten sonra siyasete girme niyetini açıklamış ve 1964 de kendi partisini kurma girişiminde bulunmuştur. Fakat bu girişimi başarılı olamamış, 27 Mayıs 1960 askeri hareketinden sonra Milli Birlik Komitesi’nden atılan on dörtlerin onu ile birlikte CKMP ‘ye katılmıştır. Kısa bir süre sonra partinin genel başkanı seçilerek eski lider kadrosunu değiştirmiş ve bu partinin programını aşırı milliyetçi bir şekilde düzenlemiştir. 1969’da partinin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmiştir. Alparslan Türkeş 1969 seçimleri için yapılan hazırlıklarda laiklik düşüncesinden ayrılarak dini, Türk ulusal mirasının bir parçası olarak vurgulamaya başlamış ve bu şekilde daha çok oy toplayabileceğini düşünmüştür.

1969 yılında ise AP’den kopmalar olmuştur. Necmettin Erbakan AP’ni büyük sermayeye, özellikle de yabancı sermayeye bağımlı olmakla suçlamış ve aynı yıl AP’den ayrılmıştır. Erbakan’ın küçük iş adamlarını savunmasının yanında dinsel bir havası da bulunmaktadır. AP’den ayrılan Erbakan, 1969 seçimlerinde Konya’dan bağımsız milletvekili olarak meclise girmiştir. 1970’de de Milli Nizam Partisi’ni kurmuştur. Böylece MHP ve MNP Demirel’in iktidarına karşın birer tehdit unsuru oluşturmaya başlamışlardır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...