Ana içeriğe atla

İkiyüz Yıllık Çekilişin Son Noktası: Sakarya Meydan Savaşı

M.Kemal başkomutanlığa atandıktan hemen sonra memleketin bütün kaynaklarından ordunun faydalanmasını için gerekli önlemleri almıştır. Daha önceki bölümde bahsettiğimiz Tekalif-i Milliye Emirleri’nin uygulanmasını takip etmek üzere, İstiklal Mahkemeleri kurulmuş ve çeşitli merkezlerde etkin kılınmıştır.

Mustafa Kemal, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nın Türk ordusunun zaferiyle sonuçlanacağına inandığından Yunanlılar ile yapılacak savaşın stratejisini buna göre belirlemiştir. İlk saldırıyı 23 Ağustos 1921’de Yunan ordusu başlatmıştır. İngilizlerin’de büyük destek sağladığı Yunan ordusu, hem insan gücü açısından hem de savaş malzemeleri açısından Türk ordusuna göre çok üstün düzeydeydi. Başkomutan M. Kemal bütün bunları bildiği için savaşın stratejik noktaları iyi hesaplamasının yanında, Türk ordusuna manevi yönden de destek sağlamıştır. Sakarya Savaşı öncesinde söylediği “Hattı müdaafa yoktur, sathı müdaafa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı Türk’ün kanıyla sulanmadıkça bırakılmıyacaktır” sözüyle vatanın her karış toprağı için savaşmayı emretmiştir.

23 Ağustos’ta başlayıp 13 Eylül’e kadar süren bu savaşta, Sakarya’nın doğusu düşman birliklerinden temizlenmiştir. Daha sonra Türk ve Yunan orduları 26 Ağustos 1922’ye kadar karşılıklı savunma düzenine girmişlerdir. Sakarya savaşından sonra Türk halkı ve ordusu yeniden moral kazanmış, Türk bağımsızlık savaşının gücü itilaf devletlerine bir kez daha kanıtlanmıştır. Bu devletlerden Fransa, Türk Hükümeti ile dostluk kurmaya çalışarak, 20 Ekim 1921’de Türkiye-Suriye sınırını belirlemek üzere Ankara Antlaşmasını imzalamıştır. Bu antlaşma ile güneyde Irak’a kadar olan topraklarımız güvence altına alınmış, İskenderun’a (Hatay) özel bir yönetim tanınarak, buranın Türkiye’nin uzantısı olduğu kabul edilmiş, en önemlisi sonuç ise, Fransa’nın Ankara hükümeti resmen tanıması olmuştur. Sakarya savaşından sonra Yunanistan’da siyasal iktidar kavgaları şiddetlenmiş ve bu arada itilaf devletleri Yunanistan’ı Ankara Hükümeti ile barış yapmaya zorlamışlardır. Sakarya savaşının diğer bir sonucu da TBMM’sinden 19 Eylül 1921’de çıkarılan 153 sayılı kanun ile

Mustafa Kemal Paşa’ya en büyük askeri rütbe olan Mareşal rütbesi ile Gazilik ünvanı verilmiştir.

Yine bu savaşın ardından, Sovyet Rusya ile bugünkü Türk-Sovyet sınırını belirliyen 13 Ekim 1921 tarihli Kars antlaşması, İngiltere’yle de esirlerin değiştirilmesi konusunda bir antlaşma imzalanmıstır. İngilizler de böylece Ankara Hükümeti’ni artık resmen tanımış oluyorlardı .

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...