Ana içeriğe atla

Anayasalarda Yurttaşlık Kavramı ve Gelişimi

Devletle birey arasında kurulan hukuksal bağın nitelliği ve giderek bu bağa verilen ad, devlet egemenliğinin niteliğiyle doğrudan ilgilidir. Egemenliğin ulustan kaynaklandığı demokratik cumhuriyetlerde bu bağın adı Yurttaşlık (Vatandaşlık)tır. Egemenliğin oluşmasında her yurttaşın payı vardır; her yurttaş, her oluşuma eşit biçimde katılabilir. Buna karşılık, egemenliğin bir tek kişide olduğu rejimlerde kişi, yurttaş değil uyruktur (tebaadır).

Konuyla ilgili ilk düzenleme olarak TBMM İcra Vekilleri Heyeti, Hariciye Vekaleti’nin tezkeresi üzerine hazırladığı 8 mayıs 1922 tarihli kararnamedir. Bu kararnameye göre; Avrupa’ya seyahat edecek olanlara verilen pasaportlarındaki Nam-ı nami-i Hazret-i Padişahî ibaresi yerine “TBMM Hükümeti Namına” ibaresi konulmuştur.

Bu kararname, TBMM Hükümeti’nin uluslararası saygınlığının kabulü bakımından önemli bir aşamadır. Çünkü pasaport, egemenliğin bir simgesidir. Egemenliğin kaynağı olarak padişah değil, ulusu kabul eden TBMM tarafından çıkarılmış pasaportun verildiği kişide artık tebaa değil vatandaş sayılmalıdır.

Vatandaşlık deyimi, 1924 Anayasası’nın 84/1 maddesi ile ilk olarak şöyle düzenlenmiştir: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur”. Bu Cumhuriyet sisteminin, laik ve çağdaş bir yurttaşlık anlayışıdır. Maddenin öteki fıkralarında, Türk vatandaşlığının kazanılması ve yitirilmesine ilişkin ilkeler belirtilmiştir.

30 kasım 1925 tarihli Tekke, Zaviye ve Türbelerin Kapatılması Kanunu; insanların dinsel inançlarını sömürerek bilgisizliklerinden ve zayıflıklarından yararlanarak baskı altında tutan çıkar çevrelerinin varlığına son vermeyi amaçlamaktadır. Böylece insanların Cumhuriyete yaraşır özgür yurttaşlar olarak kendilerini geliştirmeleri sağlanmıştır. Bu kanunla insanların; özgür düşünen, Cumhuriyet’in meşruluğunun temeli olan ulus egemenliğinin oluşmasına bilinçli biçimde katılan varlıklar olmasının önündeki engellerin kaldırılması amaçlanmıştır.
TBMM tarafından kabul edilen ilk vatandaşlık yasası 1928 yılında yayınlanmıştır. Bu yasa, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki nüfus azlığının psikolojik etkisiyle olabildiğince çok kişiye Türk vatandaşlığı verme isteğini yansıtır. Buna göre Türk ana-babanın Türkiye veya yabancı memlekette doğan çocuğu Türk’tür. Kanunun ilginç bir özelliği ise, Türk’le evlenen yabancı kadın, kendiliğinden Türk vatandaşı olur. Buna karşılık yabancıyla evlenen Türk kadını, Türk vatandaşlığını korur. Bu kanun 1964’te çıkarılan yeni bir kanunla yürürlükten kaldırılmıştır.

1934’te kabul edilen efendi, bey, paşa gibi lakap ve unvanların kaldırılması ile ilgili yasa da, Cumhuriyet’in yurttaşları arasındaki eşitliğin sağlanması bakımından önemlidir.

1961 Anayasası Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkesin Türk olduğunu belirtmiştir. Bu 1924 Anayasasındaki hükmü değişik bir anlatımla yenilenmesidir. 1961 Anayasası vatandaşlıktan çıkarma ile ilgili karar ve işlemlere karşı yargı yolu kapatılması hükmü ile bu kanunun hükümet tasarrufu sayılamayacağını belirtmiştir. Yine bu anayasaya göre “Hiçbir Türk vatana bağdaşmayan bir eylemde bulunmadıkça vatandaşlıktan çıkarılamaz”. 12 Eylül1980’den sonra kabul edilen Türk vatandaşlığı kanunu’nda vatandaşlıktan çıkarma çok yaygın kullanılmıştır. Ancak 1992 de TBMM de bu yasada yapılan değişiklikle vatandaşlıktan çıkarmayı siyasal iktidarın insafına bırakan anlayış sona erdirilmiştir.

Yorumlar

  1. This article is truly a pleasant one it assists new internet visitors, who are wishing in
    favor of blogging.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Türk Harflerinin Kabulü

Türkler İslamiyeti kabul etmeden önce kendi milli alfabeleri olan Orhun ve Uygur alfabelerini kullanmışlardı. İslamiyeti kabul etmelerinden sonra ise Arap harflerini benimsediler. Ancak bu harfler Türkçenin yapısına uymuyordu. Arap harflerinin öğrenilmesi ve yazılması oldukça zordu. Bu yüzden, halkın büyük çoğunluğu okuma yazma bilmiyordu. Cumhuriyet döneminde ele alınan önemli konulardan biri de harfler konusu oldu. 1927 yılında Maarif Vekaleti, harfler konusunda incelemelerde bulundu. Aynı yıl çıkarılan posta pullarında Türk Postaları kelimeleri Latin harfleriyle yazıldı. 1928’de Maarif Vekaletinde bir alfabe komisyonu kuruldu. Komisyon, Arap harfleri yerine Latin harflerine dayalı Türk alfabesini hazırlamaya başladı. Bu konu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal Paşa’nın çabaları sonucu Türk alfabesine son şekli verildi. Mustafa Kemal Paşa, yeni Türk harflerinin kabul edilmesi konusunu, 9 Ağustos 1928’de İstanbul Sarayburnu’nda halka şu sözlerle bildirdi: “Arkadaşlar, zengin dil...

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...