Ana içeriğe atla

İdeoloji ve Sorunları

İdeoloji sözcüğünün aslı Latin’cedir. İdea, görünen biçim, düşünce sözcüğü ile logos bilgi sözcüğünün birleşmesi ile yapılmış ve düşünceyi inceleyen bilim (ideler bilimi) anlamında ileri sürülmüştür. Siyasal ve toplumsal bir doktrin meydana getiren ve bir hükümetin, bir partinin veya bir sosyal sınıfın hareketine yön veren, düşünce sistemine ideoloji denir. Bütün ansiklopedilerde ortak olan tanımlama şöyledir: “Bir topluma veya toplumsal sınıfa özgü düşüncelerin tümüne ideoloji denir.”

Bir toplumda, uzun dönemde yön verici güç teknoloji, kısa dönemde belirleyici olan güç ise ideolojidir. Teknoloji ile ideoloji arasındaki ilişki ise bir karşılıklı belirleyicilik ilişkisidir. Uzun dönemde teknoloji, yeni ideolojiler yaratır. Buna karşılık ideoloji, kısa dönemde,teknolojinin kullanılışını etkileyerek, kendisini üreten gücü, bir süre için bile olsa, denetim altına alır. Böylece, insan toplumları, teknoloji-ideoloji etkileşimi çerçevesinde uyumlu ve düzgün değil, çatışmalı ve sıçrayışlı bir evrim izler. Devrim de genellikle bu sıçrama noktalarıdır.

Bu soyut sözleri, hemen konumuz açısından somuta indirgeyelim: Teknolojik gerilik, Osmanlı İmparatorluğu’nun batışını belirlemişti. Toplumun Atatürk’ün kişiliğinde buna gösterdiği tepki ideolojikti.

Teknolojik bir geriliğe ideolojik bir tepki nasıl oluşuyor? Gramsci’nin toplumun harcı dediği, yani toplumu bir arada tutan ve onu bütünleştiren bir düşünce sistemi nasıl oluyor da kaynağını maddi bir temelden, teknolojiden alıyor?
İdeolojinin işlevlerine ilişkin olumsuz ve olumlu olmak üzere farklı yaklaşımlar olduğu görülmektedir. İdeoloji konusuna olumsuz yaklaşanlara göre bu terim gerçekliği temsil etmeyen düşünceler için kullanılmaktadır.

Gerek Marx, gerek Mannheim ideolojik düşüncenin iki ayrı tanımını yapıyorlar: Bir taraftan insanlar kişisel çıkarları açısından düşüncelerine bir yön verebilirler, örneğin bir kişi kendi çıkarlarını savunmak için düşüncelerini hep kendi tarafına yontarak ortaya atabilir. Bu, ilkel anlamda ideolojik bir düşüncedir. Diğer taraftan, bir kimse belirli bir grubun veya kültürün içinden dünya olaylarına baktığı için bu grubun veya kültürün duvarlarını aşamıyorsa -varsayımlarının ötesine geçemiyorsa- bu sistematik bir ideolojidir. Bu ikinci fikri Marx dolaylı bir şekilde belirtmiştir.

Dikkat edilirse, her iki görüş de, ideolojinin belli bir biçimde toplumsal gerçekten saptığını öne sürülmektedir. Böylece de ideoloji kavramı, toplumsal gerçeğe uygunluk açısından olumsuz bir nitelik kazanmaktadır. Her iki anlayışta da, düşünce ve inançlarımızın, ideolojik nitelik kazandığı zaman, yanlı olduğu vurgulanmaktadır. Mannheim, bu yanlılığın önlenmesi ve toplumsal gerçeği bulmak için, bilgi sosyolojisi dalını kurarak, toplum hakkındaki bilgilerimizin toplumsal köklerinin araştırılmasını önermlektedir. Marx ise, asıl toplumsal gerçeği kendisinin belirttiğini öne sürerek, gerçeğin, işçi sınıfı ile eylem ve düşünce birliği yapılarak komünist bir toplumun kurulması için çalışmak olduğunu ileri sürerek kendi eleştirdiği ideolojik tutuma yönelmektedir.

Olumlu bir yaklaşımla bakıldığında; ideoloji, bir insana, içinde yaşadığı evren ve toplum hakkında derli toplu bir anlayış getiren, onu toplumuna bağlayan, başka insanlarla olan ilişkilerine, bir başka deyişle, yaşamına anlam kazandıran bir düşünce ve inanç sistemidir.
Bu sistemden yoksun olan kişinin çevresiyle bağları kesilir. Yaşam anlamını yitirir. Kişi intihara dek gider. Aslında toplumbilimsel olarak, Fransız toplumbilimci Durkheim’ın intihar olgusunun ardında gördüğü anomi kavramı, bu açıdan bir ideolojisizliki belirtir. İnsanlar kendi somut durumlarıyla ilgili olduğu, bu durumlarını düzeltmek olanağı sağladığı ya da onlar böyle sandıkları için bir ideolojiyi benimserler.
Böylece, ideolojinin bireyi topluma bağlayan bir işlevi olduğunu kabul edince, onun teknoloji ile olan ilişkisi de ortaya çıkmaktadır. Teknolojik gelişme ve değişmelerin getirdiği yeni dünyada, bireyin yalnızlaşmasını,yabancılaşmasını önlemektedir. Bu yüzden, her teknolojik değişme, yeni bir ideolojik yapıya gereksinme duymuştur.
Fakat, teknolojik değişme ve gelişmeler, bir toplumun her kesiminde (örneğin, tarımda ve sanayide ya da eğitimde) aynı hızla oluşmaz. Özellikle dünyanın çeşitli toplumlarında çok farklı düzeylerde bulunur. Bu yüzden de farklı teknolojiye sahip ülkelerin ideolojileri de farklı olur. Buna koşut olarak, bir toplum içinde, farklı teknolojiye sahip kesimlerin ideolojilerinin de farklı olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin, aynı toplumdaki endüstri işçisi ile köylünün ideolojisi değişik ve kimi zaman da birbirine ters olur.
İşte kökeni farklı teknolojilere dayalı olan değişik ideolojiler de birbirlerini etkiler. Özellikle ileri teknolojilerin ürettiği ideolojiler, geri teknolojiye sahip toplumların insanlarına daha çekici gelir. Teknolojiyi aktarmak zor, ideolojiyi aktarmak kolaydır
Çünkü, teknolojiyi aktarmak maddeye bağımlıdır. Yatırım, örgüt, bilgi ve benzeri kaynakları gerektirir. Oysa ideoloji, salt zihinsel yollarla, örneğin, okumak, görmek ya da duymakla (ve özellikle eğitimle) aktarılabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...