Ana içeriğe atla

Devrimcilik İlkesi

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyetinde, meydana getirilen siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel değişimlerin tümünü kapsayan devrimcilik, 5 Şubat 1937 de anayasamıza girmiş ve Cumhuriyetimizin temel niteliklerinden biri olmuştur.

Türk devriminin amacı, öncelikle Türk devletini,Türk toplumunu çağdaş hale getirmektir. Bu çağdaşlaştırma hareketi evrensel değerlerin alınmasıyla birlikte ulusal değerlere de sahip çıkma anlamındadır.

Atatürk’ün devrimcilik anlayışı durağan olmayıp, sürekli ileriye gitmeyi hedef almaktadır ve dünyadaki bilimsel, düşünsel ve siyasal gelişmelere karşı her türlü dogmatizmden uzak kalmak anlamını taşır. Atatürk bu konu hakkında Afet İnan’a şunları yazdırmıştır.
Bu koyduğumuz prensipler, bugünün icaplarına göre milletimizin medeniyet yolunda gelişmesi için faydalı bulduklarımızdır. Ancak sosyal bünye daima gelişen ve tekamül’e yönelmesi zaruri olan bir durumdadır. ilim ve teknik ise her an yeniliklere, icatlara açıktır. İşte bu durum karşısında insanların istek ve ihtiyaçları hem maddî hem manevî sahada daima çoğalan bir şekilde gelişir.

Birbirini bütünleyen ve tamamlayan altı ok içinde, devrimcilik ilkesi en farklı ilkedir. Bunun iki nedeni vardır: Birinci neden, devrimcilik teriminin ilk önce inkılâpçılık biçiminde iken sonradan dilde özleşme ile birlikte devrimcilik olmasıdır. Biraz aşağıda belirtildiği gibi, aslında bu Atatürk’ün anlayış ve isteğine uygun bir değişiklik olmakla beraber, birçok sorunlar da yarattı. İkinci neden ise, devrimcilik ilkesinin bütün öteki ilkeler gibi mevcut durumu belirleyen saptayıcı bir özelliğinin yanında, değişmeyi ve geleceği de kapsayıcı ikinci bir dinamik anlamının bulunmasıdır.

Önce çok kısaca, devrimcilik ilkesinin son özelliğinin ikili anlamına işaret etmek doğru olur. Birinci anlamda devrimcilik, mevcut yapının, yani gerçekleştirilmiş bulunan, Laik, Devletçi, Milliyetçi, Halkçı, Devrimci Türkiye Cumhuriyeti’nin korunması amacını taşıyordu. Bu anlamı ile, Türk Devrimi’nin geriye dönüşünü engelleyici bir koruma işlevi yapıyordu. İkinci anlamda devrimcilik ise, Türk Devrimi’ni, temel ilkeleri yönünde ileri götürme görevini içeriyordu. Bir başka deyişle, yalnız elde bulunanın ve gerçekleştirilenin korunmasıyla yerinilmeyecek, Türk Devrimi, zamanın gereklerine ve çağdaş gelişmelere göre, temelinde yatan ilkeler doğrultusunda daha da ileriye götürülecekti.

1935 yılında gözden geçirilerek yeniden kabul edilen programdaki devrimcilik ilkesi ilginçtir. Olumlu tanımdan önce olumsuz tanımla işe başlar:

“Parti, Devlet yönetiminde önlemler  bulmak için aşamalı ve zamanla olgunlaşmacığı bekleyen ilkelere kendini bağlı tutmaz. Parti, ulusumuzun birçok fedakarlıklarla yaptığı devrimlerden doğan ve gelişen eden ilkelere bağlı kalmayı ve onları savunmayı esas tutar”.

Program önce, devrimcilik ilkesinin, yavaş yavaş ve evrimci bir biçimde davranış için gerekçe yapılamayacağını vurgulayarak işe başlıyor. Ardından da, devrimlerden doğan ve değişen ilkelerden söz ederek, günün koşullarına göre gelişen bir devrimcilik anlayışını vurguluyor.

Sonuç olarak Atatürk’ün devrimcilik ilkesi çağımızdaki gelişmenin gereği olan aydınlanma ve endüstrileşmeyi bunalıma yol açmaksızın hızlandırırken, bu devrimin de ötesindeki ve çağdaş uygarlık düzeyinin üstündeki üretim biçimine ve ilişkilerine toplumu önceden hazırlamaya, zorunlu olmayan evreleri bilimsel, teknolojik ve siyasal atılımlarla aşarak, o yöndeki toplumsal dönüşüm sürecini kısaltmaya çalışır.

Yorumlar

  1. devrimcilik ilkesini teröristlerle özdeştirenler varr bu çok yanlışşş dağa çıkann teröriste DEVRİMCİ diye atıfta bulunmakk dünyaya at gözlükleriyle bakmak gibi birşeyy... ATATÜRK'ÜMÜN altı okundan biri olann devrimcilik nasıll o vatan hainleriyle bütünleşebiliyor anlamak imkansızzz !!!!!beyni yetersiz insanlar bir an önce kendilerine gelmelii bu yersiz,aptalca,cahilceee benzetmeyi ya da adı her neyse bunu YAPMAMALIDIRLAR!!!!!!!!

    YanıtlaSil
  2. ben bu siteden çok şey öğrendim

    YanıtlaSil
  3. çok güzel ödewime çok uygun

    YanıtlaSil
  4. aslında yazı biraz kısa ama olsun ödewimle aynı :)

    YanıtlaSil
  5. güzel ama başka istiyordu yani şunun gibi; halkçılık kıyafet devrimi... gibi

    YanıtlaSil
  6. güzel süper birşey tam istediğim gibi tşk ederim

    YanıtlaSil
  7. Bu site çok güzel ve bu yazı çok anlamlı.

    YanıtlaSil
  8. Devrimcilik Atatürk'ün ilkesi Değildir :)
    Bir Düşüncesidir
    6 İlkesi Vardır
    İnkılapçılık
    Cumhuriyetçilik
    Laiklik
    Halkçılık
    Milliyetçilik
    Cumhuriyetçilik

    Düzeltirseniz Sevinirim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Barışı’nından Sonraya Kalan Sorunlar

Ne var ki bu barışçı tutumu engelleyebilecek Lozan Barış Anlaşması ’nda çözümü sonraya bırakılan sorular bulunmaktadır. Bu sorunlar, İngiltere ile Musul, Fransa ile Osmanlı borçları ve bunların tasfiyesi, Yunanistan ile etabli yeni yerleşikliğin tanımlanması sorunundan kaynaklanan anlaşmazlıklardır. Birinci Dünya Savaşı sonucu Alman, Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları parçalanmışlar, Bu ülkelerdeki hanedanlar tarihe karışmıştır. Ayrıca Rusya’da siyasi rejim değişikliği sonucu Bolşevik yönetimi kurulmuştur. Türkiye Lozan Barış Anlaşması’ndan sonra dönemin büyük kabul edilen Batı devletlerine karşı, yansız bir politika izlemeye çalışmıştır. 1923-1930 arası dönemde Türkiye’nin dış politikasını etkileyen iki temel unsur bulunmaktadır. Birincisi, Avrupa’nın en güçlü devletleriyle sınır komşusu olmasıdır. Küzeydoğu da Sovyetler Birliği; güneyde İngiltere ve Fransa ile  denetimindeki manda rejimleri dolayıyla ve Ege’de On iki Ada ile İtalyanlar’la sınır komşusu olmuştur.

Soyadı Kanunu

Toplumsal alanda eşitliği sağlamak ve bireyin kişisel ve toplumsal kimliğini belirlenmesini, çizilen ulusal kimlik çerçevesinde özgür yurttaşın yaratılması hedefiyle herkesi tanımlayan bir soy adı vermek için  24 Kasım 1934 tarihinde Soyadı Kanunu çıkarılmıştır.Yasanın üçüncü maddesine göre rütbe memuriyet, aşiret isimleri, ayrıcalık sağlayan niteleyici sıfatlar, yabancı ırk ve ulus isimleri, gülünç ve genel ahlak kurallarına uymayan lakaplar soyadı olarak alınamayacaktı. TBMM’nin, çağdaşlaşma siyasetine uygun olarak çıkardığı, feodalizme, gericiliğe ve aşiret hayatına son verip, ulusal değerlere bağlı bir toplum yaratmayı amaçlayan önemli yasalardan biridir. Soyadı Yasasını bütünleyen, aynı yıl içinde TBMM’nin çıkardığı diğer bir yasa ile “Ağa, Hacı, Hoca, Hafız, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Hanım, Hanımefendi, Paşa ve Hazretleri”   unvanlarının kullanılması yasaklanmıştır. Çünkü bu unvanlar sıradan insanlar için değil toplum üzerinde nüfuzlu kişiler tarafından kull...

Laik Devletin Özellikleri

Laiklik ve demokrasi, birbirinden farklı ama aynı amaca yönelen ve birbirini besleyen iki önemli kavramdır. Bu kavramların birleşme noktaları öncelikle egemenlik kavramıyla ilgilidir. Egemenliğin kimin elinde olduğu burada en önemli sorundur. Egemenlik Tanrı’nın ya da “yeryüzündeki gölgeleri”nin mi, yoksa halkın, milletin midir? Burada öne çıkan sorun, kim adına iktidar yarışına girildiği ve iktidar yetkilerinin nasıl kullanılmakta olduğudur. Egemenliğin Tanrı adına kullanıldığı sistemler teokrasi, halk-milletin elinde olduğu sistemler ise demokrasi olarak adlandırılır. Böylece, “Hakimiyet Allah’ındır” ile “Egemenlik Milletindir” ilkeleri arasında aynı zamanda demokratik, anti-demokratik zıtlığı vardır. Laik devlet için diğer bir belirleyici de hukuk kurallarını kimin koyduğu ve kaynağının ne olduğudur. Hukuk kuralları dine dayandırılıyorsa, bunlar kutsaldır, değişmezdir ve hatta tartışılmazdır. Böyle devletler teokratiktir. Hukuk kurallarını halk ya da millet egemenliğini ya da bunla...